2017-2018 Teknik-Taktik / Galatasaray - Gençlerbirliği

03.11.2017 - 20:00

Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Stadyumu

  • Yeneriz
  • Berabere Kalırız
  • Yeniliriz

0 oylayan

mesut hoca büyük maçları oynamayı biliyor… o küçüklerde afallıyor…
aldığımız maçlara bakın, topu topu iki galibiyet. onlarında biri beşiktaş, diğeri başakşehir maçları… ligin flaş takımı akhisarsporu elimizden kaçırmışız, trabzonspora karşı ise istediğimiz gibi başlamışız ama karşımızdaki mesut hocanın ustası olduğu için sonunu getirememişiz… ama küçüklerin hepsi canımızdan bezdirmiş…

böyle baktığımızda yaralı aslan tamamen bilinçsizce bizim istediğimizden de tedbirsiz maça başlayacaktır. maça golle başlayacağımızı düşünüyorum. eğer bu gerçekleşirse gerisi şort söküğü gibi gelecektir. en kolay istanbul deplasmanı da olabilir…
2.5 üstü olur…

1 Beğeni

Bir Bizans deplasmanı ve takımımız iyi gitmiyor. Oyuncu kalitesi yetersiz. Üstüne birde yanlış taktik olunca kaybetmemiz kaçınılmaz oluyor.

1 Beğeni

Arkadaslar ben işin maçlardaki yenmek yenilmek kısmından ziyade neden ligdeki en kötü kadroya ve en kötü hocalardan birine sahibiz bakın bu takım düşerse bida çıkamaz derhal bişeyler yapılmalı.
Tamam belki bi capello gelmez ama biraz daha hucümü düşünen bize bir ışık ve umut verecek bir hocanın ve devre arasında iyi transferlerin yapılması mecbur.
Herşeye rağmen bir Ersun Yanal yada en azından bir hikmet Karaman daha iyi işler yapacaktır yoksa durum baya bi ciddi…

1 Beğeni

Galatasaray’ın puan kaybettiği maçları iyi analiz etmek gerek. Antalyaspor, Fenerbahçe ve Trabzonspor ne yaptı da lige çok iyi başlayan Galatasaray’ı durdurdu? Bu üç maçın ortak özelliği rakiplerinin GS defansına ve beklerine çok sistemli bir pres uygulaması ve kapılan toplarla baskın hücumlar yapmalarıydı. Bu üç puan kaybında Rıza Çalımbay (Antalya ve Trabzon’da) ve Aykut Kocaman GS’nin defans ve orta saha bağlantısını kesebildi.

Peki sistemli pres nasıl olmalı? GS defansının ayağı en iyi top yapan adamı Mariano. Serbest bırakırsan oyunu sağ bekten çok sağlıklı şekilde başlatabiliyor. Onun haricinde sağ stoper Maicon da boş kaldığında kısa ve orta mesafeye fena toplar atmıyor. Demek ki biz presimizi onların sağına doğru yoğunlaştırıp Muslera’nın topu Denayer (veya Serdar Aziz) ya da Linnes (veya Lato) tarafından başlatmasını sağlamalıyız. Ve top onlara geldiğinde onların topu sağa oynamalarını engelleyecek, ileriye oynamaya mecbur bırakacak şekilde oynamalıyız. Bu birinci adımdı.

Gelelim ikinci adıma. Defanstan çıkan toplarda GS’nin orta sahadaki en önemli istasyonu Fernando. Top onun ayağına geldiğinde en basit ve akılcı şekilde oynayabiliyor. Onun üzerinde baskıyı eksik etmeyeceğiz. GS defansı topu Fernando’ya atacak fırsatı bulmamalı. Fernando’nun yanında büyük ihtimalle Selçuk oynayacak. Selçuk Fernando kadar akıcı ve hızlı oynayamıyor topu. O yüzden ona topu aldıktan sonra baskı yapmanın bir mahsuru yok. Khalili ve İssah’ın görevi Fernando ve Selçuk’u bu şekilde hep kontrol altında tutmak olmalı.

İlk iki adımı layığınca yerine getirirsek GS’nin iki seçeneği kalacak. Birincisi oyunu kanatlardan zorlamak. Ben Ahmet Oğuz ve Uğur’un GS kanatlarını kilitlemek konusunda yeterli olacaklarını düşünüyorum. Tabi açıklarımızın katkısıyla. GS’nin ikinci seçeneği uzun toplar olacak. O noktada Gomis’in paylaşımı ve dönen topların alınması kritik. Mesut Hocanın Ndiaye ve Claro arasında tercihi önemli olacak. Bence Claro artık takıma dönmeli.

Biz Başakşehir ve Beşiktaş maçlarında defansımızı kendi sahamızda başlattık. Yani rakip stoperlere baskı yapmadık. Orta sahalar topu alır almaz bastık. Bakalım Mesut Hoca bu sefer nasıl bir yol izleyecek?

Defansif tedbirleri sıraladık ama şunu unutmamak lazım, bu maçı gol atmadan puanla bitiremeyiz. Kapılan toplarla mutlaka gol pozisyonu üretmeliyiz ve gol bulmalıyız. Atacağımız gol iki maçtır dengesi bozulmaya başlayan GS’yi panikletebilir. Peki nasıl gol atarız?

Onu da Mesut Hoca düşünsün, her şeyi ben mi söyleyeyim :slight_smile:

2 Beğeni

Dakika 69, 4-0 gerideyiz. Üçüncü golden sonra tv’yi kapatmayı düşündüm bir an, sonra hayır dedim, o eziyeti sonuna kadar çekmek de benim vazifem…

Murat Cavcav’ından sıradan taraftarına kadar, hepimiz ektiğimizi biçiyoruz, hakettiğimizi çekiyoruz… Kimsenin kimseye söyleyecek lafı yok. Onun yerine herkes Gençlerbirliği’nin son yıllarında kendi üstlendiği görevi ne kadar doğru yerine getirdiğini sorgulamak zorunda…

Kelimenin tam anlamıyla rezil durumdayız, takım umut vermiyor. Devre arası transferle kurtulma şansımız var mı bilemiyorum.

iyi tarafından bakalım…
haftanın açılış maçında tek maç olduğu için bütün spor kamuoyunun gözü üzerimizdeydi ve elalemi acaip eğlendirdik…
spor programlarını izledim herkesin yüzü gülüyordu. kazmanın biri “ee ilhan abi gittikten sonra böyle oldu tabii” dedi bilgiç bilgiç… bi “memed güner yaptı” demedi… sanki bu güne kadar bu kulübü adım adım bu hale ben getirdim…

golün her türlüsünü yedik…
sağbekleri attı, stoperleri attı, duran top, akan top, yakan top, kafayla, ayakla… ne bulduysak yedik…

şakayı bir tarafa bırakalım, asiye nasıl kurtulur ona bakalım derim ben… “derin mevzu” topiğinde yazılanlar 14 yıldır yapılmadığı, yapılamadığı için çok zaman ve çok para kaybettik…

her şey için geç değil… 40 yıllık hegemonyası içinde bula bula tarık’ı fenere, geremiyi reale kakalaması başarı diye anlatılan sülalenin neden hiç kupası olmadığı söylenmelidir artık…

adının söylenmesi zor olan ama yakında bütün avrupanın heceleye heceleye ezberleyeceği günlere dönebiliriz… bu söylem masal değildi, biz söylemedik… avrupada mücadele eden, avrupa kültürüyle donanmış, avrupalı rakiplerimiz bizzat kendileri söyledi…

bu kafayı değiştirip, kurumsal yapıya kavuşmamız lazım… kulüp yapılanması bunu gerektiriyor ve bunu istiyor… inkar inkar da nereye kadar?. bu çelişki yiyip bitiriyor bizi… büyüyelim gelişelim ben her şeye yeterim olmaz… alt taraf büyümüş sıkıştırıyor, üst taraf bastırıyor küçük kal, benim ol diye…

sezon başındaki önerdiğimiz geri dönüş noktasına yaklaşıyoruz…
hiç bir beklentisi kalmamış, hiç bi şey olamamış serdar özkan, ahmet ilhan gibi oyunculara sayfalar dolusu methiyeler düzmeyi bırakıp, en az 8 yetenekli oyuncu ve ersun yanalı ikna etmeliyiz…

bu dediğimi yaptık yaptık… yapamadık, ha böyle dua ederiz fener osmanlıyı yener inşallah da, sonuncu diye adımız çıkmaz…

3 Maymun

Gençlerbirliği dün Galatasaray’a karşı deplasmanda ağır bir yenilgi aldı ve kötü gidişatına devam etti. Kırmızı-Siyahlılar için milli maç arasından sonra Ankara’da peş peşe oynanacak olan Kayserispor, Osmanlıspor ve Sivasspor maçları “kümede kalma yolunda” hayati bir önem taşımaya başladı. “Galatasaray’a neden/nasıl yenildik?” sorusunun cevabını yazmak yerine, kulübün nasıl bugünlere geldiğini yazmanın daha doğru olduğuna karar verdim. Buyurun;

Futbol oynamak için temel ihtiyacınız futbolcudur. Onları nereden, nasıl ve ne kadara bulacağınız/alacağınız ise kulübü yönetenlerin becerisine kalmış durumda. Gençlerbirliği, uzun yıllardır bu yetisinden mahrum kalmış şekilde yönetiliyor. O yüzden de her yeni sezona, “küme düşme adayı” damgası yiyerek başlıyor.

Sezon sonunda kötü kurulmuş kadroya ve heba edilen milyonlarca liraya rağmen “es kaza” kümede kalınması durumunda, tüm yapılan hataların üzerinin büyük bir “şevkle” örtülmesi, hataların her geçen sezon daha da “arsız” bir şekilde tekrarlanmasına imkân tanıyor.

2016-2017 sezonu devre arasında alınan 8 oyuncudan 5’inin (Jonathan Ring; 4 maç, 177 dakika, Agon Mehmeti; 1 maç, 2 dakika, Umut Sözen; 2 maç, 87 dakika, Anıl Karaer; 13 maç, 1095 dakika, Etien Velikonja; 6 maç 290 dakika) 90 dakika üzerinden ortalama 3,7’şer maç oynadıktan sonra sezon sonunda “apar topar” gönderilmesi, 2017-2018 sezonuna 11 yeni transferle başlayıp, devre arasında gelen ve kadroda kalmayı “başaran” 3 oyuncuyla birlikte Süper Ligin ilk 11 haftasında 90 dakika üzerinden hesaplandığında 2,6’şar maç forma şansı tanınmış olması; çok uzağa gitmeden, işlerin ne kadar da arsızlaştığının en güzel örnekleri.

Murat Cavcav’ın “bu galibiyet, transferleri eleştirenlere gelsin” cümlesini sarf ettiği Beşiktaş maçında sahada Gençlerbirliği formasını terleten 14 oyuncudan, 3’ü 90, biri 69 ve diğeri 5 dakika olmak üzere, 5 “yeni” transferin olması da oldukça ironik bir örnek olarak taraftarın kafasında tazeliğini korumakta.

Bu kulüp yıllar içinde sadece transfer yetisini kaybetmedi. Bu kulüp aslında 2006’daki seçimden sonra eleştirme, tenkit etme, ders çıkartma yetilerini bir daha çıkartmamak üzere derinlere gömdü. Yapılan her hatadan sonra “aman tadımız bozulmasın” diyerek “tek başına” kulübü yönettiği söylenen başkana serzenişte bulunmak yerine “3 maymun”u oynamak alışkanlık haline getirildi.

Gelinen nokta tüm çıplaklığıyla önümüzde dumasına rağmen, “nasıl olsa sezon sonunda kümede kalırız, her şeyin üstünü bir kere daha örteriz” umuduyla olsa gerek, başkanın çevresindekilerin “3 maymun”u oynama iştahlarında değişen bir şey görünmüyor…

Dip not: 90 dakika üzerinden hesaplama yapılırken; futbolcuların sahada yer aldıkları dakika toplamları futbolcu sayısına bölündü. Elde edilen sonuç 90’a bölünerek oyuncu başına düşen maç sayısına ulaşıldı.

Son söz: Düşeriz-kalırız o ayrı mesele ama sezon sonunda, 2007’den bu yana süre gelen ve bu sezon iyice ayyuka çıkan transfer rezilliğinin aktörlerinden hesap sorulmazsa, bu kulübü yöneten herkes bu pisliğe bulaşmış olacak ve bu taraftar asla ve asla bu pisliği unutmayacak! Bundan emin olabilirsiniz!

3 Beğeni

5 tane yitince baskan da tehlikenin farkina vardi galiba kulupten kimsenin sesi cikmadi bu sefer Yada 5 yedigimizin ve 18. Oldugumuzun farkinda degiller.

Bizim orta saha ve forvet hattında oynayan oyuncuların hiçbiri, hiç bir süper lig takımında ve birinci ligde ilk sekiz içinde bulunan takımlarda ilk onbirde forma giyemez. Hatta Hacettepe’nin orta saha ve forvet oyuncuları ile sahaya çıksak bundan daha kötü olmaz. Böyle bir kadro zaafiyetini ilk defa görüyorum.

Mesut Bakkal, bu maç bazı şeyleri görmemizi sağladı gibi bir laf etmiş. Hocasından yöneticisine, şu camiaya biraz kulak verseydiniz, her şeyi az değil, en az 10 yıl görmenizi sağlardık. Şimdi kimse çıkıp saf saf konuşmasın. Kulüpteki ağalık düzeni, Gençlerbirliği için değil, başka çıkarlar için çalışıyor. Çarklar dönmüyor sanıyoruz ama dönüyor aslında. Ama nihai amaç farklı olunca bize sanki bir şeyler yanlış gidiyormuş gibi geliyor. Yöneticilerin ve Cavcav hanedanlığının gözünde her şey tıkırında gidiyor.Devre arasında da kulübü kendisine borçlandırır bir güzel. Sonra sittin sene belimiz doğrulmaz.

2 Beğeni