dakika 30 civarıydı sanırım. bir hızlı atak şansımız oldu ama atak olgunlaşamadan malatya savunması topu kalecilerine döndü. ahmet ilhan o esnada, atağa çıkarkenki hızını kesmedi ve kaleciye pres yapmak üzere devam etti. Kaleci topu dikti ya da diğer kanada dönerek devam etti. Ahmet İlhan görev yerine dönerken Vedat’tan güzel bir azar yedi. “Nereye koşuyorsun hacı öyle dana gibi. Geçmeyeceğiz santrayı demedik ki? Koşma öyle, harcama enerjini” der gibiydi. Ahmet İlhan bir daha hücum pres yapmadı.
İkinci hatırladığım hücum pres, top yüzde 99 auta gidecekken, Uğur’un gereksiz yere yaptığı sıkıştırma ve akabinde gelişen kırmızı kartlık olaylar silsilesi.
Bir de son dakikalarda Ahmet Oğuz’un yaptığı bir pres var.
Bence maçın özeti bu. İç sahanda, ligdeki vahim hedefimiz açısından en önemli rakiplerden biriyle oynuyoruz ve maçın tamamını, dakikalardan bağımsız, skordan bağımsız bir şekilde kendi sahamızda oynadık. Oynamaya mecbur bırakılmadık. Kendi irademizle çıkmadık ileri. Son 2-3 haftada takım ve camianın kazandığı azıcık özgüveni de yerle bir eden bir oyunla bitirdik maçı.
Gençlerbirliği sempatizanı olan ve ilk kez bizim tribünde maç izleyen misafirime mahcup açıklamalarda bulunmaya yeltendim. Ama sonra dedim ki, işte bizim kulübün son 10 yılının özeti bu. Sahadaki oyuncuların yetersizliği ve daha önemlisi kırılganlığıyla, kenardaki hocanın basiretsizliğiyle, tribündeki taraftarın sinir krizleriyle, gelgitleriyle, hedefi belirsiz istifa çağrılarıyla… Tipik bir Gençlerbirliği maçıydı bu.