2017-2018 Teknik-Taktik / Gençlerbirliği - Yeni Malatyaspor

dakika 30 civarıydı sanırım. bir hızlı atak şansımız oldu ama atak olgunlaşamadan malatya savunması topu kalecilerine döndü. ahmet ilhan o esnada, atağa çıkarkenki hızını kesmedi ve kaleciye pres yapmak üzere devam etti. Kaleci topu dikti ya da diğer kanada dönerek devam etti. Ahmet İlhan görev yerine dönerken Vedat’tan güzel bir azar yedi. “Nereye koşuyorsun hacı öyle dana gibi. Geçmeyeceğiz santrayı demedik ki? Koşma öyle, harcama enerjini” der gibiydi. Ahmet İlhan bir daha hücum pres yapmadı.

İkinci hatırladığım hücum pres, top yüzde 99 auta gidecekken, Uğur’un gereksiz yere yaptığı sıkıştırma ve akabinde gelişen kırmızı kartlık olaylar silsilesi.

Bir de son dakikalarda Ahmet Oğuz’un yaptığı bir pres var.

Bence maçın özeti bu. İç sahanda, ligdeki vahim hedefimiz açısından en önemli rakiplerden biriyle oynuyoruz ve maçın tamamını, dakikalardan bağımsız, skordan bağımsız bir şekilde kendi sahamızda oynadık. Oynamaya mecbur bırakılmadık. Kendi irademizle çıkmadık ileri. Son 2-3 haftada takım ve camianın kazandığı azıcık özgüveni de yerle bir eden bir oyunla bitirdik maçı.

Gençlerbirliği sempatizanı olan ve ilk kez bizim tribünde maç izleyen misafirime mahcup açıklamalarda bulunmaya yeltendim. Ama sonra dedim ki, işte bizim kulübün son 10 yılının özeti bu. Sahadaki oyuncuların yetersizliği ve daha önemlisi kırılganlığıyla, kenardaki hocanın basiretsizliğiyle, tribündeki taraftarın sinir krizleriyle, gelgitleriyle, hedefi belirsiz istifa çağrılarıyla… Tipik bir Gençlerbirliği maçıydı bu.

5 Beğeni

Maçın başlarından itibaren beraberlik için sahaya çıktığımız görüntüsünü verdik. Allah aşkına soruyorum, küme düşme hattının altında bulunup kendi sahasında ligin orta sıralarındaki bir takıma karşı beraberlik düşünerek oynayan bir başka takım daha var mıdır? Bakkal bile beraberliği düşünüyordu ki, on kişi kalana kadar oyuncu değiştirmedi. Hani golü yer yemez değiştirse anlarım ama değiştirmek için maçın sonunun gelmesini ve on kişi kalmamızı mı bekledi? Herkes hata yapabilir ancak bir teknik adam nasıl böyle bir hata yapar, hele ki, takımın üretken olamadığı deplasmanda rakibin üstünlüğünü kabul edip savunmaya kapandığı bir ilk yarıyı görmüşken… Tribündeki Gençlerbirliği’ne gönül vermiş ve belki de maç yüzünden o günü suratı asık geçiren taraftara yazık. Bir kez daha neden oyun kuran bir orta sahamız yok, bu kadar yabancı varken neden çoğu takıma katkı sağlamıyor diye düşüncelere daldım… Ne Azofeifa’lar, ne Petroviç’ler ne Hleb’ler gördük, şimdi ise orta sahamız Khalili’ye, Scekic’e ve sağ bek olarak bildiğim Zeki’ye emanet. Son birkaç sezondur dört ayak üstüne düşüp az yetinip en azından orta sıralardayız diye avunuyorduk. Bu sene hiçbir takım “ben küme düşerim” sinyali vermiyorken son haftalara kadar kümede kalma savaşı verecek bir takım hüviyeti kazanmış bulunmaktayız. Emeği geçenleri, menejerler tarafından öpülüp takımın iyi oyuncularıyla yüksek fiyattan sözleşme yenilemeyip nasıl futbolcu olduğu belirsiz Spelmann’a 400.000 €, Walid Atta’ya 320.000 €, Artem Radkov’a 290.000 € ve 21 lig maçında 3 gol atan forvet Lekic’e 1.000.000 € (http://www.sabah.com.tr/spor/genclerbirligi/2012/07/04/lekic-resmen-genclerbirliginde) bonservis bedeli ödeyenleri tebrik ediyorum (!)

3 Beğeni

Mesut hocanın bir an önce taktik tahtasına takımın hücum şablonlarını çizmesi ve en az 5 alternatifli bir hücum planı çizmesi gerekiyor. Ve de zeki ve khalili den kurtulması…
Klasik Türk teknik direktörü kalıplarını bırakması gerekiyor. Futbolun özüne dönmeli. Kendisinde bu yetenek var, biliyorum.

Kendi İpimizi Kendimiz Çektik

Maçın ilk yarısının sonlarına doğru. Karşılaşma golsüz devam ediyor. Gençlerbirliği 11’i, disiplinli bir şekilde topun kendi sahasına gelmesini beklerken, Malatyaspor orta saha çizgisine yakın bir yerde paralel paslar yapıyor. Yaklaşık 1-2 dakika sonra Ahmet İlhan bir anda rakip sahaya geçip tek başına pres yapmaya kalkıyor. İşte o an Gençlerbirliği yarı sahasının en önündeki Muriqi, Ahmet’e el kol işaretleri eşliğinde hararetli bir şekilde bağırarak geri gelmesini söylüyor…

Maçtan sonra Mesut Bakkal, “amacımız bir puan almaktı…” diyor…

Karşınızdaki takım, bu sezon Süper Lig’e çıkmış, puan cetvelinde sizden sadece 3 puan daha fazla toplamış ve düşme yolunda en büyük rakiplerinizden biri olan Yeni Malatyaspor. Kaldı ki, rakibinizle, bu sezon Başakşehir ve Beşiktaş’ı yendiğiniz, Karabükspor’la berabere kaldığınız ve futbolcular üzerinde “Ankara’da yenilmeyiz!” inancının oluşmaya başladığı “evinizde” karşı karşıya geliyorsunuz.

Alkaralar, ilk yarının tamamında kendi sahasında bekleyip, top kapınca kontaatak yapmayı denedi. “En kötü 1 puan için” deplasmana gelmiş bulunan Malatyaspor’un ekmeğine yağ süren bu anlayış ikinci yarıda yenilen golle rakip takıma 3 puanı da kazandırdı.

Karşınızdaki rakip “en kötü 1 puan” diyerek evinize gelmiş olan bir takımsa, puan almak için tek şansınız “ısıran” bir futbol sergilemektir. Yoksa kendi sahanıza sinip, titreyerek bir puan beklerseniz, yediğiniz golü çıkartamazsınız bu kadar basit.
Hakem gereksiz düdükler çaldı, rakip oyuncular yerden kalkmadı, evet! Ama bu ülkede 4-5 maç izleyen herkesin anlayacağı üzere Türkiye’deki futbol standardı bu! O yüzden bu bahanelere sığınmamak gerekiyor.

Mesut hoca hem yanlış taktikle oyuna başladı, hem de golden önce ve golden sonra oyuna müdahale etme konusunda inanılmaz hatalar yaptı.

Bu maçtan ders çıkartmalıyız. Yoksa, Ankara’da da yenilmeye başlarsak, transfer skandallarının yaşandığı bu sezon, Gençlerbirliği’nin düşmesini engelleme şansımız yok! Lütfen anlayın görün artık bunu!

Son söz: Düşeriz-kalırız o ayrı mesele ama sezon sonunda, 2007’den bu yana süre gelen ve bu sezon iyice ayyuka çıkan transfer rezilliğinin aktörlerinden hesap sorulmazsa, bu kulübü yöneten herkes bu pisliğe bulaşmış olacak ve bu taraftar asla ve asla bu pisliği unutmayacak! Bundan emin olabilirsiniz!

1 Beğeni