2020-2021 sezonunda yönetime karşı yapılan sert ve yıkıcı bir muhalefet vardı. Bu muhalefet tarzı, Gençlerbirliği’nin var olması için gerekliydi ve bu muhalefetin yıkıcılığı, yönetime karşıydı. Büyük oranda başarılı oldu.
Bu sezon, camiadaki bazı insanların kolektif olarak kapıldıkları bir akıl tutulması ve hafıza kaybı var. 2020-2021 sezonundaki muhalefet tarzını ve sopayla yönetimin tepesinde bekleme modunu bırakmak istemiyorlar. Gençlerbirliği tarihinde yeni bir dönemin açıldığı, yeniden bir yapılanmaya girildiği bir zamanda, hem de devralınan enkaza ve gösterilen tüm iyi niyete rağmen inatla devam ettirilen bu yıkıcı muhalefet tarzı, bu sefer sadece yönetimi yıkmaz. Gençlerbirliği’ni altından kalkamayacağı kocaman bir kaosa götürür ve 100 yıllık koca çınarı da yıkar.
Gökçek, Ankaraspor, Söğüt sözcükleri etrafında haklı olarak ortaya çıkan tepkilerin ifade ediliş üslubu ve yönetimdeki kilit isimleri yıldırmak için kullanılıyor olması çok üzücü. Kongreye 6 gün kala, ikinci bir başkan adayımızın A’sı bile konuşulmuyorken, Niyazi Akdaş ve yönetimini yıldırmak için türlü işlere kalkışmayı tanımlayacak Türkçemizde olumlu bir tabir yok. Ama olumsuzlarını bolca sıralarız. Gökçek’in Ankaraspor’u olmayalım tepkisini ve bu konudaki hassasiyeti anlamamak, buna katılmamak mümkün değil. Ama gözden kaçan bir şey var: “Gökçek’in Ankaraspor’u olmayalım” derken, biz hızla 2010’ların başındaki Ankaragücü’ne dönüşüyoruz. Daha önce de çok kez söyledim. Biz bu zehirden sağ çıkamayız. Herkesin aklını başına alması lazım.
Şirketleşmeyle ilgili olarak benim de tereddütlerim var. Bu konu gündeme ilk geldiğinde Twitter’da uzun uzun ifade etmiştim. Üye yapısının sağlıklı ve sürdürülebilir bir noktaya getirilmesi; derneğin, şirket üzerindeki kontrol mekanizmasını güçlü kılacak bir tüzük tadilatının yapılması; kısacası, şirketleşmenin yarattığı kaygımızı giderecek (kişisel güvencelerden de öte) bir yapıya ve tüzüğe kavuşmamız gerekiyor önce. Ardından çeşitli modelleri konuşmaya başlayabiliriz. Sadece sıcak para akışına odaklı bir şirketleşme modeli, beni tatmin etmiyor.
Tahminim o ki, gelecek senenin 100. yıl olması ve süper lige çıkmayı hedefleyen bir takım kurma isteği, yönetimi hızlıca sıcak para getirecek şekilde bir şirketleşme modeline itiyor. Dün Kubilay abi ve bugün de basın sözcüsünün açıklamalarında 100. yılda şampiyonluk vurgusunu gördük. Bence bu baskıda kurtulmak lazım. 100. yılda şampiyon olmak zorunda değiliz. Bu zorundaymışız hissi ve baskısı bence çok zamansız ve mevcut cürmümüze göre sonucu daha da sancılı olabilecek bir his. Niyazi Bey’in ve yönetimin kafasındaki planı bilmiyorum ama dışarıdan baktığımda gördüğüm kulüp psikolojisi bu yönde. 100. yılda şampiyonluk hedefi prangasından kurtulup, orta vadede daha çok hayatta kalmaya ve yavaş yavaş eski Gençlerbirliği’ne ulaşmayı da bir hedef olarak düşünmeye başlarsak, şirketleşme konusunda zaman içinde daha sağlıklı adımlar atabiliriz bence.
Kısacası, taraftar eleştirisini yapmaya devam edecek ama elindeki sopasını yere bırakacak, önümüzdeki tek şans olan mevcut yönetime güvenecek. Yönetim de, şirketleşme işini biraz daha ağırdan alıp, şartların olgunlaşmasını bekleyecek. Bunun için de camianın önüne daha makul sportif hedefler koyacak.
Aksi halde, hepimizin bireysel ömründen de ömür gider, bu kulübün ömründen de.