21/22 34. Hafta: Gençlerbirliği - Royal Hastane'nin Bandırmaspor

Ligin sonu yaklaştıkça ve alt sıralardaki takımlar güçlü rakipleri karşısında galip gelip kümede kalma puanı yükseldikçe belirsizlik ve gerilim artıyor. Artık telafisi olmayan bir dönemdeyiz. Her maçı final havasında, sağlam, dikkatli ve hatasız oynamaya çalışmalı, kazanmak için elimizden geleni yapmalıyız.

Bu önemli maçta takımımıza başarılar diliyorum.

1 Beğeni

Oh
Oh ki ohhh.
Çok kıymetli bir üç puan aldık.
Başlangıçta tutuktuk ama golden sonra kendimize geldik.
Bandırma.ucuncu sırada, takıma bakıyorum bizden iyi oyuncuları kim diye, pek kimseyi göremiyorum.Ama takım gibi takım.
Biz takım olamadık maalesef. Bu oyuncular takım olsa kesin ilk altıda idik. Sorunlarımız çok ve işimiz rast gitmiyor.
Ramazan, Gökhan Gül, Yedi numara güzel oynadı. Metehan penaltı noktasından kafayla attı. Şans ve mücadele üç puanı getirdi.
Not: Bandırma olmasa küme düşmüştük.

2 Beğeni

Çok kritik bir galibiyet aldık, mutluyuz. Bugün maçtan sonra sosyal medyada konu olan sıkıntı umarım hafta içinde halledilir.

Yarınki maçların sonuçlarına göre küme düşme hattı 37 puanda da kalabilir, 39 puana da çıkabilir. Temennimiz 37’de kalması…

Çok ilginç bir sezon yaşıyoruz. Bizim 4 maçımız kaldı ve 42 puana ulaştık ama hala rahat değiliz.
Bu gün oynanan diğer maçta Bursaspor Denizlispor’u 1-0 yendi. Bakalım yarınki maçlar nasıl bitecek.

1 Beğeni

Balıkesir dışında düşen takım yok, düşecek diğer üç takıma ilişkin belirsizlik ciddi bir kopma olmadan devam ediyor. Düşme hattı puanı 37’de kalırsa 43-44 puan bir ihtimal yetebilir ama 39’a çıkarsa 46’yı bile bulabilir. Örneğin Bursa bugün 35’e yükseldi, kalan 4 maçını kazanıp puanını 47 yapabilir. Çünkü oynadığı futbola göre kalan 4 maçını da kazanma ihtimali hiç de düşük değil. Diğer takımlar da öyle. Her takım her takımı yenebiliyor. Önümüzdeki 4 maçta en az 4 puan kazanmamız gerek bence.

Taraftarlık zor bir zanaat. Hele hele bir de sportif başarı olarak sana çok fazla şey vadetmeyen, vadedemeyen bir kulüple gönül bağı kurmuşsan, zorluk katsayısı daha da artıyor. Her hafta en az bir maçın oynandığını, oynanan maç sonunda tabelada yazan skorun ruh halimizle kukla gibi oynadığını ve hafta boyunca sosyal medyaya maruz kaldığımızı dikkate aldığımızda, zaman algımızı ve olaylara geniş perspektiften bakma becerimizi kolaylıkla kaybedebiliyoruz. Dün Bandırma maçından sonra bunu bir kez daha anladım.

Aslında Alkaralar ve çoğu Gençlerbirliği taraftarları olarak bu makro bakış açısına sahip olmadığımızı söylemek kendimize haksızlık olacaktır. Öyle ya, 2006’dan beri yazıp çiziyoruz, konuşuyoruz, bu yolun sonunun nasıl kahverengi bir yere çıkacağını anlatıyoruz. Son sezonlarda maddi ve manevi büyük yıkımlar yaşamış bir camia olarak karamsarlığımız öyle bir noktaya gelmişti ki, çoğumuz “kulüp yaşasın yeter” derken bulmuştuk kendimizi.

Öyle ya da böyle, takvimler 10 Haziran 2021’i gösterdiğinde, Gençlerbirliği tarihinde yeni bir bölüm açıldı. Yüklü miktarda borçla küme düşmüş, üstüne üstlük Ankara ve ülke kamuoyundaki görünürlüğünü ve saygınlığını yitirmiş bir kulüp olarak, böylesine dip bir noktada taşın altına elini koyan insanlar olmasına ve bu insanların her anlamda “dolu” insanlar olmasına isteyen şans desin, isteyen “işte camiamızın ölüsü bile yetiyor” desin. Fark etmez. Hafızalarımızda 1 yıl geriye sarmamız ve geçen yıl bugünlerde nasıl bir ruh hali içinde olduğumuzu hatırlamamız bile, 10 Haziran 2021 tarihinin önemini (yeniden) anlamamıza yetecektir. Bunu, ölümü hatırlatıp, sıtmaya razı etmek için söylemiyorum. İlk paragrafta da bahsettiğim, 3 günde bir maç yaptığımız ve sanki her gün kulüpte bir olay oluyormuş hissiyatına kapıldığımız bu dar açılı lenslerimizi çıkarıp, daha geniş açılı lenslere ihtiyaç duyduğumuzu ifade etmek için söylüyorum.

Hem dünya futbolu, hem Türkiye, hem ülke futbolu hem de Gençlerbirliği tektonik kırılmalardan geçtiği zamanları yaşıyor. Dünyada futbol eğlencesi ve ekonomisi giderek daha eşitsiz ve elit bir yapıya bürünüyor. Türkiye’nin son 20 yıllık siyasi atmosferinde majör dönüşümler yaşayacağımız bir noktaya doğru gidiyoruz. Ama tüm bu dönüşüm ihtimallerine rağmen, hala mevcut iktidarın yarattığı rant ve hukuksuzluk sarmalı, yeni Başakşehirler yaratmaya devam ediyor ülke futbolunda. Başakşehir, Kasımpaşa, Karagümrük, Ümraniye, Eyüp, Tuzla, Pendik, Sancaktepe… Liste uzayıp gidiyor. Öte yandan, yakın geçmişin balon yayın gelirleri ve astronomik harcamaları artık mazi oluyor.

Bizse, yeni bir döneme ve yeni bir lige alışmaya, varlığımızı devam ettirmeye çalışıyoruz. Değişen sistemde kendimize bir yer edinmeye, bunu yaparken de kendimizi dönüştürmeye çalışıyoruz.

Kolay değil elbette, yaklaşık 40 yıllık bir tek adam yönetiminden sonra, art niyetli bir son dönemden sonra, kurumsallaşmanın K’sinden bahsedemediğimiz bir aile hanedanlığından sonra, makro düzeyde bu kadar majör dönüşümler yaşanırken ve milyonlarca lira borç varken bu çabayı devam ettirmek kolay değil.

18 yaşında gelecek vadeden oyuncunun babası sadece 1 yıllık sözleşme yenilemeye yanaşırken, altyapımızdan yetişen oyuncular, 10.000 liralık (678 dolar) beraberlik primlerini bir hafta geç alacakları için organize protestolar gerçekleştirirken hiç ama hiç kolay değil.

Ne yazık ki geçtiğimiz sezon Murat Cavcav’a karşı taraftarlar arasında yürütülen kolektif muhalefet kendi Frankenstein’ını yarattı. Geçen sene kendi çalıp kendi oynayan, fütursuzca milyon Euroları harcayan, kulübü maddi ve manevi erozyona uğratan ama hiçbir şekilde hesap verme gereği hissetmeyen yönetime karşı kullandığımız gücümüzü, kılıcımızı, parmağımızı bu sene bir türlü indirmeyi başaramadık. Bazen bir mağlubiyet sonrası en saf taraftar duygularımızda açığa çıktı bu, bazen geçtiğimiz senelerin üzerimizde bıraktığı paranoyadan dolayı açığa çıktı, ama bazen de (ve belki çoğu zamanda) art niyetli bir klikçilik şeklinde ortaya çıktı. Taraftarın yönetimler üstünde bir kontrol mekanizması olması gerektiği fikrine katılmamak elde değil. Ama üzülerek söylemek istiyorum ki camianın üzerinde bir zehir bulutu dolaşıyor ve 2010’lu yılların Ankaragücü’ne benziyoruz giderek. İşin kötüsü, Ankaragücü bu tip zehirli atmosferlerde hayatta kalmak konusunda kaşarlanmış olsa da, bizim için bu zehir bulutları giderek bir “gaz odası” görevi görmeye başlayacaktır. Böylesi zehirli bir ortama, iyi yönetici, oyuncu, taraftar, sponsor çekmek de zordur, bu ortamda mevcut yönetici, oyuncu ve taraftarı tutmak ve motive etmek de zordur. Kısacası, bu zehir bulutunda herhangi bir güzelliğin yeşermesi mümkün değildir ve bu buluta katkıda bulunmamak ve onu dağıtmaya çalışmak Gençlerbirliği için bir beka meselesidir.

Kurumsallık dediğimiz şey Migros’ta kalitelisi, BİM’de ucuzu satılan, bütçene göre raftan 2 tane alıp eve geldiğin bir şey değil bildiğim kadarıyla. 40 yıldır tüm kurulları ve camiası yok sayılmış bir kulübe yeni gelen/gelecek bir yönetimden beklentilerimizi gerçekçi tutmalıyız ve bu beklentiler için sabırlı olmalıyız diye düşünüyorum. Bu sezonun kendine has özellikleri ve baskılarından dolayı, iyi niyetli ama çoğu zaman bireysel/amatörce atılan adımları gördük. Bu adımlar bile topluma/okullara/kente erişim, yitirilen görünürlük ve saygınlığın geri kazanılması gibi noktalarda verimli oldu. Dünkü maç bunun en güzel örneğiydi. Uzun yıllar sonra ilk kez böylesi güzel bir tribünde takımımızı destekleme şansına eriştik. Gençlerbirliği’nin doğasına uygun şekilde kadın futboluna alt yaşlardan yapılan giriş, futbol okullarının Ankara geneline yayılması için belediyelerle yürütülen işbirlikleri, yıllardır kulübe üye olmayı bekleyen yüzlerce Gençlerbirliği taraftarının artık kulüp üyesi olması da geniş lensle baktığımızda gözümüze çarpan önemli çıktılar bence.

Sportif başarı kısmı ise başarıyı nasıl tanımladığımıza göre değişecek olan sübjektif bir konu. Kulübün sene başından beri hedefi ifade edişindeki gelgitlerden dolayı herkeste farklı beklentiler oluştu. Kendi açımdan baktığımda, “kafamızın, daha yapısal meselelere rahatlıkla enerji harcayabilecek kadar rahat olduğu” bir sıralama benim için sportif başarı kriteriydi. Yani o hep tribünden bağırdığımız akmaz kokmaz sekizincilik hedefi… Ama hem ligin 7. ve 15.’si arasındaki puan farkının da gösterdiği gibi hem de maddi sıkıntılar/sakatlıklardan dolayı “döşümüzü kaşıya kaşıya yapısal reformlara kafa yoracak” noktaya bir türlü gelemedik. Puan durumumuzla ilgili üzüntüm de budur.

Ekonomik olarak ise bu sezonun “Eskişehirspor veya Karabükspor olmama” sezonu olduğunu düşünürsek, tüm kur sıkıntılarına, transfer yasaklarına ve söz verilip de gelmeyen desteklere rağmen bu sezonu sağ salim atlattığımızı düşünüyorum. Mayıs ayında oluşacak yeni yönetimin, gerek kendi içinden, gerek reklam/sponsorluklar yoluyla ve gerekse de şirketleşme formülleri ile kulübün borcunu peyderpey kapatacağını umuyorum. Niyazi Bey’in devam edeceğine, iyi niyetine sıkı sıkıya tutunan, giderek daha profesyonelleşen ve kurumsallaşan bir yönetimin kurulacağına inanıyorum.

Çok uzattım farkındayım. Ama farklı farklı masalarda farklı insanlarla yaptığım sohbetlerde ortaya çıkan genel resmi bir de yazıyla ifade etmek istedim. Puan cetveline baktığımızda hala her şey olabilir ama ben kendimi iyisine hazırlıyorum. Gençlerbirliği olarak değişen sistem içerisinde belki de önümüzdeki 10 yılı bu ligde oynayarak geçireceğiz ve belki de geçirmeliyiz. Eskimiş, köhnemiş yanlarımızı onarmak, kendimize bir kimlik, misyon ve vizyon biçmek için ve bu kimliğe uygun hedefler için güç biriktirerek biraz durulmamız lazım. 100. yılımızda süper lige yükselmeyi ben de çok isterim elbette. Ama öte yandan ucundan kıyısından playoff hedefleyen ve her maçını dünkü atmosferde oynayan bir A takım, kadın futbol takımımızın maçlarına gitmek, kulüp olarak en az bir salon sporunda profesyonel seviyede mücadele etmeye başlamak, altyapımızın yine eski zamanlarına döndüğünün ipuçlarını görmek de beni aynı şekilde mutlu eder. Ama kulübe dair güzelliklerin artması ve kalıcılaşması için (o güzelliği ne şekilde tarif ederseniz edin) öncelikle camianın üstündeki mevcut zehir bulutunun dağılması lazım.

Dünkü maçta sahada ve tribünde gördüklerim (maç sonundaki krizi saymazsak), benim Gençlerbirliği’nde görmek istediğim hareketler. 3-4 günde bir oynadığımız maçlarda aldığımız iyi-kötü skorların benim açımdan bu büyük resmin önüne geçmesine izin vermeyeceğim. Gençlerbirliği’nin kurtuluşunun da bu damara tutunmaktan geçtiğini düşünüyorum.

12 Beğeni

Foruma hoş geldin Erdem :grinning:
Bu kadar özlettiğine değdi mi?
Gerçi öncesine de değinmişsin ama özellikle son bir yılı kapsayan güzel bir özet olmuş.
Yazını okuduktan sonra geniş açılı lens kullanmaya karar verdim.
Bakalım camianın üstündeki zehir bulutunun dağı(tı)lmasında faydası olacak mı?

3 Beğeni

Hoş geldin Erdem. Eline sağlık, ne güzel yazmışsın.

1 Beğeni

Erdem gerçekten son bir yılı çok iyi özetlemiş. Üzerine yazacak bir şey yok bence.
Ben de maçtan bahsedeyim. Takım savunması olarak çok iyi bir maç çıkardık. Çok karakterli bir oyuncu grubu ile mücadele ediyoruz ve en büyük şansımız bence bu. sahada varlarını yoklarını ortaya koymalarını keyifle izliyorum. Maç sonrası bizi kızdırmış olsalar da, sahada ortaya koydukları oyun bizi kesinlikle mutlu etti. Özellikle Ramazan - Metehan - Gökhan - Muhammed- Tshibola - Santi - Musa ve zaman zaman Barış en iyi oyunlarını oynadılar.

Böyle oynamaya devam edersek, ligi sonu ile ilgili bir endişeye kapılmamıza gerek yok. Ancak takımın çok sert iniş çıkışları oluyor, mesela Keçiörengücü maçından sonra vasat bir takım olan Tuzlaspor önünde devrede 5 kez topu ağlarımızda görebiliyoruz. Bu tip düşüşler olmadığı sürece, önümüzdeki maçlarda endişeye kapılacak bir şey yok. Bu takım, her takımı yenebilecek kabiliyette, yeter ki doğru oyuncu seçimleri olsun, yeter ki kafalarda büyük bir düşüş yaşamayalım.

6 Beğeni

Erdem bey muhteşem yazmışsınız. Yazınızı okuduktan sonra bende Ozan abi gibi geniş açılı lens kullanmaya karar vererek yazmayı sene sonuna bıraktığım ve giderek kinlenen teknik eleştiri yazısını sonsuza kadar yazmamaya karar verdim. Yazınız forumun veya whats up grubunda bir yerlerde benim yazdığım " yönetim mevcut sartlarda o kadar güzel işler yapıyor ki bu ligden düşülmediği sürece alınan her sonuç başarıdır" ifademi bana tekrar hatırlattı.
Yazınızda sadece “Gençlerbirliği olarak değişen sistem içerisinde belki de önümüzdeki 10 yılı bu ligde oynayarak geçireceğiz ve belki de geçirmeliyiz.” kısmına katılmıyorum. 10 yılımızı bu ligde geçirmeyelim.zıra son on yılını bu ligde geçiren takımlar giresun bolu karşıyaka denizli manisa mersin samsun elazığ karabük eskişehir . Bunlar arasında siyasi desteğı alan giresun lige döndü. biri zengin bir başkanın elinde oyuncak. diğerlerinin durumu belli .Bizlerse hiç bir zaman siyası destek alamıyacağız/almayalımda oyuncak olmayıda bünyemiz kaldırmaz. Bir de bu kadar kıt imkanlarla bu kadar doğru işler yapan yönetimin üst ligin imkanlarıyla yapabileceklerini görmemek hem bize hem yönetime hem gençlerbirliğine haksızlık. O yuzden Niyazi başkan yorulmadan yılmadan mutlaka lige dönmeliyiz.

2 Beğeni

Sen de bir süredir görünmüyordun, hoş geldin Serkan, eline sağlık.

Bana göre özellikle bizim gibi yeni oluşturulmuş ve çok sayıda genç futbolcunun oynadığı takımlarda bu iniş çıkışları açıklayan unsurlardan biri “futbol şansı” dediğimiz şey olabiliyor. Örneğin maç 0-0 devam ederken Keny’nin yakın mesafeden vuruşunda gol olabilecek vuruşunda topun Ramazan’ın refleksiyle eline çarpıp kornere gitmesi. O pozisyon gol olsaydı maçın Adana ve Tuzla maçı gibi bambaşka yerlere gidebileceğini düşünüyorum. Ardından Bandırma kalecisi Gökhan’ın ceza sahası dışında topu uzaklaştırmak isterken ters vuruşla kornere göndermesi ve o kornerden golü bulmamız. Futbol hatalar oyunu olduğu kadar şans faktörünün de çok etkili olduğu bir oyun bence. Futbol şansının her zaman yanımızda olmasını diliyorum.

2 Beğeni

Uğur kardeşim, ben Serkan’ın yazdıklarına cevap verirken aynı anda siz de Erdem’e cevaben yazmışsınız. Siz de bir süredir yoktunuz, hoş geldiniz. Elinize sağlık, forum ortamını özlemişiz. :blush:

2 Beğeni

Ben de Serkan’a katiliyorum. Hem takimin oyunu hem de tribünlerin civil civil hali 2633km (google mpaten baktim simdi) uzakta olsam bile yaninizdaymisim gibi hissettirdi. Mac sonu hadisesini saymazsak (umarim bir bilgilendirme yapilir bu konuyla ilgili) uzun bir süre sonra ilk defa keyifli bir mac günü gecirdim. Sezonun son macinda statta -denk gelirse kongrede de- siz renkdaslarin yaninda olabilecegim gibi görünüyor. Mac önü, mac sirasi ve mac sonunda seneye de ayni ligde gecirecegimiz yeni sezondan umduklarimizi yüzyüze konusmak dilegiyle herkese selamlar!! :red_circle: :black_circle:

5 Beğeni

Herkesin eline sağlık. Toksik twitter ortamından uzaklaşmak gerçekten güzel.

Maçla ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. Takımın bu sezon mental ve fizik açıdan en iyi hazırlandığı maçı seyrettik diyebilirim. Oyunun hiç bir noktasında geri adım atmadık. Maçtaki hem fiziksel hem de psikolojik mücadeleyi kazandık. Bunun sonucunda rakibin oyununu bozduk. Peki biz ne oynadık derseniz, bence fazla da bir şey oynamadık. Rakibin oyununu bozduğumuz anlarda kaptığımız toplarla atak yaptık, sezonun genelinde yaptığımız gibi. İstatistiklere baktığımızda Bandırma topa daha fazla sahip olmuş, daha fazla gol beklentisi yaratmış gibi görünse de sahada daha enerjik ve diri olan taraf bizdik (Biz üç gün önce maç yapmışken, Bandırma’nın bay olduğunu da hatırlayalım).

Umarım önümüzdeki sezon bu maçtaki takım savunmasının üzerine topa daha çok sahip olan, oyununu rakibine kabul ettiren bir takım inşa edebiliriz.

3 Beğeni

Hoş geldin İlker. Eline sağlık. Forum, takım ve oyun hakkında sakin sakin sohbet edebileceğimiz, fikir alışverişi yapabileceğimiz en güzel yer bence. Gençlerbirliği taraftarı, “Eli kalem tutan taraftar” denildiğinde ilk akla gelen taraftarlardan biridir. Özgürce yazma keyfinin en yüksek olduğu yerlerden biri de bence forumdur. Teknik anlamda yazmaya engel hiçbir eksiklik de yok. Örneğin cep telefonuyla yazmakta çok zorlanan ben bile çok rahat yazabiliyorum. Yazmak için foruma gösterilecek birazcık merak ve ilgi yeterli diye düşünüyorum.

3 Beğeni

İlker ne yazık ki Metin Diyadin sene başından beri topa sahip olan, oyunu tutan ve oyun kuran bir futbol takımı yaratma niyetinde ol(a)madı. Bu nedenle önümüzdeki maçlarda da takımın senin bahsettiğin gibi bir oyun tarzı beklemiyorum. Bandırmaspor anladığım kadarıyla topa sahip olmayı seven bir takım, maç boyu topu bize vermeyi hiç düşünmediler. Bu da onları tam bizim istediğimiz gibi bir rakip yaptı. Onlar kurmaya çalışırken, biz öndeki ve orta sahadaki tempomuzla işlerini zorlaştırdık, oyun alanlarını daralttık ve oyunun istediğimiz gibi akmasını sağladık. Defans 4lümüz de sağlam durunca, aşılması zor bir duvar yarattık.

Metin Diyadin’in oyun karakterinde topu ayağımıza alınca ne yapacağımızı bilmiyoruz. Geçiş oyunu oynuyoruz, hızlı hücum fırsatlarımız oluyor ama o kısacık topla buluşmamızda bile, hem topu kullanan oyuncumuz topla ne yapacağını bilmiyor, hem de ona desteğe giden oyuncularımız nereye doğru koşu atacakları konusunda tereddütte kalıyorlar. Yani kısacası Metin Hocanın puan alma hedefi, tamamen oyuncuların ne kadar koştuğu, ne kadar mücadele ettiği ve ne kadar az hata yaptıkları ile ilgili bir konu haline geliyor. Zaten bu durum, birçok maçta geriye düştüğümüzde beyaz bayrağı çekmemize sebep oldu. Necdet Abinin de dediği gibi, Bandırmaspor maç boyu bulduğu tek pozisyonda Ramazan’ı geçebilseydi ve golü bulsalardı, maçın nereye doğru gidebileceğini az çok hepimiz biliyoruz.

1 Beğeni

100% katılıyorum Serkan sana. Şampiyonluğa oynayacak bir takım oyuna hükmetmeli ve Metin Hoca bu sezon bunun sinyalini hiç veremedi maalesef. Ufakcık bir umudum var: Metin Hoca oturur ekibiyle beraber yeni antreman teknikleri üzerine kafa yorar, kendini geliştirir ve kafaya oynayacak bir takım yaratır. Düşük ihtimal ama olmaz da değil.

2 Beğeni

Uğur hocam haklısınız. Ne kadar erken o kadar iyi tabii ki. Ama bu tip bir hedefin, camiada panik, sabırsızlık ve tahammülsüzlük yaratma riskini çok net hissediyorum ve korkuyorum. “Belki de 10 yıl burada kalmalıyız” cümlemin arkasında bu korku vardı.

2 Beğeni

Merhaba, öncelikle bana kapınızı açtığınız için çok teşekkürler.
Bir arkadaş watsaptan linkinizi attı ve bir kaç arkadaşın yazılarını okudum. Genel olarak aynı fikirleri düşündüğümü söylemeliyim.
Ancak, bu yıl Gençlerbirliği için çok özel bir yıl olduğunu düşünüyorum. (Tabiri caizse eskiler çok iyi bilir doğu bloku ülkesinde iken duvarları yıkıp batı bloku “özgürlük” ülkesi olduk)
Hepimiz aslında sancılı bir süreçten geçiyoruz yada geçtik. Bu sancılı süreci kaldırabilecek lig bence tam da bu lig. Eğer süper lig de olsaydık çok daha yakıcı, yıkıcı " kalp kırıcı" bir son bizi beklemiş olacaktı.
Sezon başlangıcı ve şu an ki durum hakkında bir şey konuşmak istemiyorum. Zira herkes bir şeyler anlatıyor, çiziyor.
Şimdi sizlere bir sorum olacak. Yukarda da belirttiğim gibi. Cavcav duvarı yıkıldı ve kulüp olarak artık özgür batı bloku ülkesi olduk. Bir kısmımız bu duruma çok üzüldü, bir kısmımız çok sevindi. Ben kendi şahsıma sevinenlerdenim. Ama bu sefer de taraftar taraf olmaya başladı. Taraftar olmak ile taraf olmak bir birine karıştı. Kulübün sorunları unutuldu bir kısmı kingre üyesi olduğu halde stada gelmedi, bir kısmı stada taraftar çekmek için ( kendimi de bu gruba katıyorum) can siparane çalıştı. Bir kısmı eşini, işini, maddi olanaklarını geride tutup şu durumda bile deplasman maçlarına gitti hile ile maça girdi, bir kısmı gidenlerle dalga geçti, stad da çalınan müzikten tutunda, o gün takımın giyeceği formaya kadar muhalefet edildi. Oysa Mevlânın cümlesi gibi " Ne olursan yine gel…" diyen bir yönetim anlayışı varken. Bu örnekler “özgürlük” adına daha da çoğaltıla bilinir.
En son geldi çattı " özgürlük" ten futbolcular da yararlanmak istedi ve Bandırmaspor maçında sezonun en kalabalık taraftar kitlesine, üstelik 23 Nisan günü stadda ki çocuklara bile bakmaksızın “protesto” amaçlı selamsız sabahsız maç sonu soyunma odasına çektiler gittiler.
Acaba diyorum bu batı bloku “özgürlük” bize fazla mı geldi? Dozunu taraftar olarak, futbolcu olarak ayarlaya bildik mi?
İyi geceler…İlker Çolak

3 Beğeni

Maçta bu nokta dikkatimi çekmişti. Bandırmaspor bizden çok daha fazla topla oynuyordu. Acaba teknik kapasitesi bizden çok mu yüksekti. Bizim takımdaki tüm oyuncuları şöyle bir gözden geçirince ve bizim oyuncuların ara sıra yaptıklarına bakarak diyebilirim ki teknik kapasitemiz çok yüksek fakat bir çekingenlik var. Bu da puan siralamasindaki yerimizden ve buna bağlı taktikten kaynaklanıyor. Son maçlarda hedef saldırmak değil, basit gol yememek.
Muhammed, Metehan, Gökhan dahil olmak üzere Barış, Lima, Aksel, Serdarcan ayaklarına oldukça hakim oyuncular. Rahat olsalar neler yaparlar neler.

1 Beğeni