22/23 34. Hafta: Rizespor - Gençlerbirliği

Olur mu olur, olmazsa canımız sağ olsun.

Vay anasını sayın seyirciler, bi maç daha kaybettik… :disappointed:

Savunmada oynayan 97 numara ve kaleci çok kötüydü.
Rizespor’a deplasman da üç gol attık ama yine de yenildik.

artık yazılanlara beğeni atmak bile geçmiyor içimden . o kadar bezdik yorulduk. dün maçtan önce biri 3 gol atcaksınız ama yenileceksiniz dese 3 gol kısmına inanmazdım. şaka gibi 1 oyuncu ve kaleci 4 gole sebep oldu. insallah haftaya 4 gol atarız diyelim. sezon bizi hastanelik etmeden bitmesini dileyelim

tum sonuclar sanki anlasilmis ayarlanmis gibi aleyhimize donuyor erzurumu yensek bile hatta diger 3 takimi yensek bile dusebiliriz cok acayip sonuclar cikiyor.

2021 sonrası ihtiyacımız olan tek şey istikrarlı bir mütevazılıktı. Geçen sene, ara ara kötü skor serileri gelse de, Diyadin-Baki ikilisinde ısrarcı olarak sportif akıl olarak bu mütevazı istikrarı gösterebilmiştik. En azından 2-3 seneyi bu şekilde her anlamda rehabile olarak geçirmeye camia olarak ikna olmalıydık. Ama olamadık. Amacın belirlenemediği bir sezona girerken, transfer yasağı varken eldeki oyuncuları da gönderdik. Hâlbuki yönetim Diyadin-Baki ikilisinin arkasında durmaya devam etse, takımı dağıtmasa, Lima elde tutulsa, camia ikna edilebilse büyük olasılıkla şu anda döşümüzü kaşıyarak alt tarafı takip ediyor olacaktık. Ama ne olduysa sonrasında oldu. 2022’deki ilk kongreden sonra, tüm şirketleşme tartışmalarına kulağını tıkayıp, Niyazi Bey ve yönetim biraz daha olgun davranabilseydi, önüne baksaydı her şey farklı olabilirdi. O arada Metin Hocayı kaybettik, kadroyu kaybettik, camiadaki olumlu havayı kaybettik. Sonrası zaten kazak söküğü gibi geldi. Kongreler devam etti, başka zamanlarda doğru hoca olabilecek isimleri yanlış zamanlarda takımın başına geçirdik. Küme düşmemeye oynayan bir takımın en büyük silahı olacak mücadelecilik ve takımdaşlığı bir türlü tahsis edemedik. Şimdi mucize bekliyoruz.

Finansal olarak fena iş yapılmadı aslında, ama genel beceriksizliğin gölgesinde kaldı. Bence formül basitti: Bir süre sportif anlamda mütevazı bir şekilde devam edecektik, bu esnada kulübün daha temel sorunlarına odaklanıp, uzun vadeli katma değerlerin peşinde koşacaktık. Kulüp delege yapısının bir nebze de olsa düzeltilmesi, kadın futbolu girişimi bu tip katma değerlerdi mesela ve takdiri hak ediyor. Ama devede kulak kalıyor ne yazık ki. Gençlerbirliği markasını, Gençlerbirliği varlığını güçlendirecek bir hikâyeye ihtiyacımız vardı. Yönetim, bu hikâyeyi klasik bir borç çekip çevirme ve sportif başarı düzleminden kurmayı tercih etti. En büyük hata da buydu bence. Post-Cavcav dönemindeki yeniden yapılanma hikâyesinin başka bir yerden kurulması gerekiyordu. Realite buna izin vermedi diyebilirsiniz ama hikâyenin başka bir yerden kurulması, realitenin yönetimini de kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olacaktı. Bence kurulması gereken hikâyenin iki sacayağı kurumsallaşma ve yenilikçi bir iletişim/halkla ilişkiler stratejisi olmalıydı. İkisinde de sınıfta kaldı yönetim. Geleneksel yöneticiler tarafından bu alanlar hafife alınsa da, bu iki alandaki katma değerli işlerin etkisi zannedilenin çok üstünde olacaktı. Ama kendimizi yeşil sahaya hapsettik, puan tablosuna hapsettik, o bataklığın tüm enerjimizi emmesine izin verdik, tek kurtuluşu mucizevi galibiyetlerde, mucizevi süper lige yükselişlerde aradık.

Ütopik geliyor olabilir bu söylediklerim. Hayalci geliyor olabilir. Gerçeklikten kopuk diyebilirsiniz. Bu realiteler varken bunlara zaman mı kalıyor diyebilirsiniz. Ama kırılması gereken algı, geçilmesi gereken eşik tam da bu. Gençlerbirliği ve Gençlerbirliği’nin sunduğu şey şu anda acı ve kedere eşit. Bu şartlar altında kulüp yönetiminin, futbolcuların olumlu işler ortaya koyması, taraftarın tribünde keyif alması, Ankaralının stada çekilmesi mümkün değil. Belki de bu yüzden Altay maçındaki stat şarkıları tercihleri çok yerindeydi: Azer Bülbül çalmasın da Ezhel mi çalsın?

Hangi ligde olursa olsun kurumsallığından ödün vermeyen, futbol okuluyla, alt yapısıyla, kadın futboluyla, demokratik yapısıyla, Ankaralıyla ama özellikle Ankaralı gençlerle içi boş “haydi destek zamanı” çağrılarından öte bir bağ kurabilen, onlara stadyumda ve başka alanlarda keyifli aktivite imkânları sunabilen, hikâyesini buradan kuran bir Gençlerbirliği, sportif alandaki istikrarlı mütevazılığının karşılığını da zamanla alacaktır.

İlhan Cavcav, Murat Cavcav ve Niyazi Akdaş dönemleri bize türlü türlü dersler sundu. Seneye ne olur, hangi ligde oluruz, Akdaş devam eder mi bilinmez (bence etmemeli)… Ama yönetimin bir numaralı görevi, bizi umut ede ede yok olmaya götüren bu istikrarsızlıktan kurtarmaları ve yukarıda anlattığım gibi bir hikâye etrafında Gençlerbirliği’ni bir yüz yıl daha yaşatacak hamleleri atmaları olacaktır.

3 Beğeni