Ayhan Sümer

Kulübümüzde başkan vekilliği, asbaşkanlık gibi önemli görevlerde bulunan şehrimizin müstesna insanlarından Ayhan Sümer’i kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz.

Onursal Başkanımız İlhan Cavcav ile de uzun yıllar Gençlerbirliği için çalışmalar yapan Sümer’i her zaman ülkemize bıraktığı önemli miraslar ve Gençlerbirliği için yaptığı güzel işlerle anacağız. Merhuma Allah’tan rahmet,başta ailesi olmak üzere sevenlerine, camiamıza ve ülkemize başsağlığı diliyoruz.
Merhumun cenazesi yarın öğlen Kocatepe’de kılınacak öğle namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedilecek

Kaybettiğimiz Ayhan Sümer’le, Gençlerbirliği tarihi çalışması için 5 Kasım 1999’da Kızılay’daki Ayhan Mağazası’nda bir söyleşi yapmıştık. Gerçekten, hali tavrıyla saygı uyandıran, “asaletli” bir insandı. O söyleşide anlattıklarının dökümünü, konuşma dağınıklığı içinde, satırına dokunmadan aktarmak istedim. Aşağıdadır… Saygıyla anacağız.

**
Ayhan Sümer anlatıyor…

Ben uzun süreler kendim de top oynadım. Bizim gençliğimiz Meşrutiyet caddesinde geçti. Şimdiki Kolej’in olduğu yeri biraz geçince İncesu Sahası vardı. Oradan pek çok futbolcular yetişmiştir. Şimdi Ahmetler’e giden yolda benzincinin olduğu yer. Burhan Doğançay, Hamdi, Sait Ozan… En az beş altı arkadaşımız Gençlerbirliği’nde futbol oynadı. Biz onlardan biraz daha küçüktük. Mahallenin büyüklerinin Gençlerbirliği’nde spor yapması, oraya karşı bir şey yaptı bizde. İlk başlangıcı böyle.

Gençlerbirliği çok kaliteli, çok güzel mazisi olan bir kulüptür. Hep üniversite öğrencilerinin takımıydı. Seçkin bir yeri vardır, bunları siz de biliyorsunuz. Ama Türkiye’de biliyorsunuz daha sonra para el değiştirdi. Gençlerbirliği’nin o zamanki çizgisinde de biraz sapma oldu. Bütün kulüplerde olduğu gibi, kulüpleri kendi amaçlarına ve özel çıkarlarına alet etmek isteyen kişiler yönetime girme, buradan birtakım muhitler edinme gayretinde oldular. Gençlerbirliği gene herşeye rağmen kendi özelliğini koruma gayreti içinde oldu. Ama bu şeyden Gençlerbirliği de kurtulamadı.

Benim görüşüm, bir spor kulübü veya bir camia yalnız onbir kişinin çıkıp da top oynaması değildir. Bu camianın içindeki insanların birbirine her bakımdan bağlı, her bakımdan dirsek teması içinde olması lâzımdır. Çeşitli branşlarda spor yapılması ve gençlerin spora özendirilmesi, zararlı akımlardan mümkün olduğunca -spor yaptığı için- korunması, mümkün olduğu adette fazla insanın spor yapmaya özendirilmesi, benim idealim. Şimdi görüyoruz ki bütün ağırlık futbola veriliyor. Gençlerbirliği’nin bir zamanlar her türlü branşta çalışması vardı. Bunu bir eleştiri olarak söylüyorum. Bir de, hiçblir zaman başını yukarı kaldırıp da “ben birinci, ikinci olacağım” amacını gütmemesi beni gene rahatsız eden konulardandır.

Ben şu anda yönetimde değilim. Ama zor zamanlarda, Gençlerbirliğililerin aranması lazım gelen zamanlarda daima olurum. Geçenlerde Nizam bey vefat etti, ki 35 sene kulübe hizmeti dokunmuştu, benden başka cenazesinde Gençlerbirliği’nden kimse yoktu. [ Vefasızlık …] Hasan Polat’ı bile…Kimse yanına gidip “Hasan abi” deyip elini öpüp hatrını almıyor. Gençlerbirliği büyük tesisler kazanmıştır, Gençlerbirliği’nin parası vardır, Gençlerbirliği’nin imkanları vardır - ama Gençlerbirliği bu hale bir günde gelmedi. Gençlerbirliği’nin bu hale gelmesinde pek çok isimli isimsiz kahramanların katkısı vardır. Bunlar gözardı ediliyor. Bu bakımdan da çok büyük bir kırgınlar ordusu üretilmiş oluyor. Halbuki Gençlerbirliği’nin bir Galatasaray camiası gibi birbirine tutkun, sosyal yönü çok kuvvetli bir kulüp olması, eski özlediğimiz Gençlerbirliği’ne kavuşması amacımız.

[ 70’ler…] Gençlerbirliği öyle bir hale geldi ki, sahipsiz kaldı. Deplasmana gidecek para bulamadı. 3. Lige düşme noktasına geldi. Kişisel bazı gayretlerimizle 3. Lige düşmekten kurtuldu. O sene ben de yönetime girmiştim. Kurtardık, ondan sonra ben göreve başladım. Biz tabii çok eski Ankaralıyız, birbirimizi tanırız. 35-40 seneye dayanan bir dostluğumuz, arkadaşlığımız var - Sayın İlhan Cavcav 3-4 Gençlerbirlikliyle beraber buraya bana ziyarete geldiler. Kulübün durumunun böyle olduğunu, yeni bir yapılanmaya girdiklerini, beni de aralarında görmek istediklerini ifade ettiler. Ben de o görevi kabul ettim ve zannediyorum 12 sene aralıksız yaptım. Sonra iki senelik ibr ara verdim, sonra iki sene, bir sene kadar daha yaptım. Fakat son seferde, benim daha önce bıraktığım noktadan beri bazı şeylerin çok değişmiş olduğunu gördüm ve kendi arzumla istifa ettim.

Teşhislerimi ve rahatsızlıklarımı az evvel söyledim. ama ben bir işin içinde olduğum zaman işin ucundan tutmam. Türkiye kupasını kazandığımız zaman asbaşkandım. Teknik dikektörümüz Metin Türel’di, Yaşar Ayal ve Ekrem Üstündağ da benim gibi profesyonel takımla ilgili arkadaşlardı. O dönem ben her akşam işimi kapattıktan sonra otuz gün Kızılcahamam’a taşındım. Saat 3’e 4’e kadar Metin Türel’le çamların arasında nasıl kupayı kazanabileceğimizin konuşmalarını yaptık. Bir süre herşey kademe kademe güzel gitti. O dönemde yönetimde olan arkadaşlarımız birbirleriyle arkadaşlık, dostluk bağlarıyla da bağlıydılar. Ben başarının nedenini, birbirini seven-sayan insanların biraraya gelmesinde görüyorum. Yoksa çok gördüm, “Ayhan abi içeri girelim, şu konu çok yanlış, başkana bunu söyleyelim, olmazsa baş kaldıralım” deyip de içerde ben o konunun yanlışlığını güzel bir şekilde dile getirdiğimde başkan o kapının önünde bana bunları söyleyen arkadaşlara “siz ne diyorsunuz” dediği zaman “hayır, sizin dediğiniz doğru başkan” diyenlere şahit olduğum için… zaman içinde bunlar daha fazlalaşmaya başlayınca… benim mizacıma uymadığı, çok sediğim kulübübe bu şekilde hizmet etmek benim sağlığımı ve kişiliğimi yıprattığı için bırakmak durumunda kaldım.

  1. Ligde oynarken, Düzce’de linç edilmekten kurtulduk. 2. lige tekrar başladığımızın 2. veya 3. senesi olabilir. Arkamızda en az 100-150 Düzceli, üzerimize hücum etti. Allahtan, çok saygıyla andığım, Emlak Bankası Umum Müdür muvaini olan Doğan Çağatay ve oradaki banka mensupları bankaya bizi alarak, kurtarmışlardı. O arkadaşımız da şu anda küsler ordusundandır. Yıllar önce emekli olmuştur. Emlak Kredi bankasının birçok imkanını ve tesisini kulübün hizmetine sunmuştur, göğüs reklamlarında çok yardımcı olmuştur - fakat bugün ne aranır ne sorulur. Sonra bir gün Eskişehir’de büyük farkla yenildik, o gün koridorlarda gözlerimden yaşlar akmıştı. 2. Ligdeyken. Zannediyorum kulüp o maçı kazansaydı bir kupa gibi bir şey alacaktı… Günübirlik deplasmana giderdik pazar günü. Yöneticiler çoğu zaman karşılardı masrafları.

Kulübe çok emeği geçen ya da spor yapmış abilerimiz var. Bunlarla hastalık veya sıkıntı zamanlarında ilgilenilmemiştir. Birçoklarının cenazesinde bile Gençlerbirlikliler iki elin beş parmağı kadar yoktur. Şu anda mesela Nizam beyin öldüğünden hemen kimsenin haberi yok. Tesislerde çok büyük emeği dokunmuş Fikri Elma kardeşimiz şu anda ölüm döşeğindedir. Dört beş defa gittim, maalesef, bekliyoruz. Mesela Keşfi Tarlan birkaç yıl önce vefat etti ve yıllarca bir evde tek başına yaşadı, kimse kapısını çalmadı. Cenazesinde Gençlerbirliği’nden on-onbeş kişi ya vardı ya yoktu.

Bu artık 75 seneyi aşmış çok güçlü bir kuruluş - şahıslarla kaim olmamalı. Yarın İlhan Cavcav gider, rahatsızlanır… Gençlerbirliği öyle bir yapılanmalı ki, devam etmeli. Benim en çok üzüldüğüm konulardan birisi de, istikrar olmaması. Bir karar yanlış olduğu zaman “biz de insanız, biz de yanılabiliriz”… ama başarı olduğu zaman hep “biz yaptık”…“ben yaptım”… tek adam şeyi. Halbuki başarılarda herkesin payı var. Bir sezonda tam dört antrenör değiştirildiğine ve bunların hepsine büyük paralar verilip gönderildiğine bizzat şahit olduğum için söylüyorum bunları. Bunları önlemek için mücadele ettiğim anlarda kötü kişi oldum.

Maltepe’de eski kupalarımızın falan hali perişandı. Yeni tesislerde bir şeref salonu gibi bir yer yapılsa…

[Eski başkanlar…] Halk Bankası genel müdürü Şahin Ulusoy da yaptı bir ara başkanlık. Herşeye rağmen Gençlerbirliği kulübüne büyük hizmeti vardır İlhan Cavcav’ın, bunu unutmamak lazım. Diğerleri hep kısa kısa yaptılar. İlhan Cavcav’ın başarısının nedenlerinden biri, kendisinin işadamı olması ve pratik yöntemlerle olayı götürmesi. Bürokrasiye dalmadan, şuraya kazmayı vurun, diye… Bu da başarıyı biraz görünür hale getiriyor, diyelim.

O arazinin ele geçirilmesinde çok hizmetleri dokunan., orası tarla halinde otlarla doluyken 10-15 idealist arkadaş buranın çok iyi bir tesis olabileceğini düşündük. İsmail Hakkı Güngör müsteşardı galiba o zaman. Yücel Seçkiner Beden Terbiyesi genel müdürüydü. Atatürk Orman Çiftliği’nin müdürü Aytekin bey… Onlarla bir diyaloğa girdik. İsmail Hakkı Güngör “yahu İlhan, boşuboşuna konuşma, siz burayı yapamazsınız, verelim ama…” demişti. O saha yapılırken bütün Çankaya belediye başkanları… Bir anımı anlatayım: Mehmet Önder Ankara belediye başkanıydı. Kongre vardı. Kongrede söz aldı, yavaşça, “ben taşmektepten beri Gençlerbirlikliyim” dedi. Siz taşmektebi bilmezsiniz, şimdi Yüksek İhtisas Hastanesi’nin olduğu yer taşmektepti, Atatürk Lisesi. Ben de orada okudum. Gözlerinden de bir iki damla yaş aktı. Bu arkadaş bizim asflatlarımızı yaptı, tretuvar taşlarımızı yaptı. Gel zaman git zaman belediye başkanılğından ayrıldı ve İzmir’e yerleşti. Günün birinde Ankara’da bir restorandayız, 10-12 kişi oturuyoruz, o da iki beyle geldi, uzak bir masaya oturdu. [ Bundan sonrasının teybe kaydedilmemesini istiyor.] Dedim ki “İlhan, başkan, bak Mehmet Önder gelmiş, bir çiçek gönderelim masasına, bir merhaba diyelim”. “Yahu abi boşver, artık belediye başkanı değil” dedi. Bu saha yapılırken her türlü yerden yardım aldık. Saymakla bitirilmez. Fikri Elma orada gecesini gündüzüne katarak, saat mefhumu tanımadan çalışmış ve tesislerin bu hale gelmesinde büyük rolü olmuş bir arkadaşımızdır. Şimdiki o görkemli binalar falan ayrı konular… müteahhit arkadaşlarımız var tabii, inşaattan anlayan, cebinde parası olan - yapılıyor onlar…

[ Denizaltı camiası …] Hepsi tabii yürekten Gençlerbirlikli. Fakat onlar da mağdur demeyeyim de küsmüş, onlar terkedilmiş… yaşlılıklarından dolayı, emekli oluşları, maddi imkanlarının az oluşu, fonksiyonlarını yitirmeleri… bir itilmişlik, bir eziklik şeyi… Artık kendi içlerinde bir kahvede, akşamları birbirleriyle buluşan, ufak tefek kağıt oynayan, eve gidiş saatine kadar, eski hatıralarını konuşan 10-15 kişilik bir grup. [ 70’lerde bir yandan kulübün bekasını sağlamak için gayret sarfederken bir yandan kulübün ufkunu daraltan hizipçi tutumları hakkındaki izlenimimi doğruluyor, bunu biraz da bürokrasiden gelmelerine bağlıyor.] “Denizaltı” adı zaten onların durumlarını tarif etmeye çok uyuyor! Ama ben hepsini saygıyla karşılıyorum. Ama onlar da başından beri anlattığım felsefe içinde unutulmuş…

4 Beğeni

Eline sağlık Tanılcığım. Güzel bir söyleşi olmuş. Merhum Ayhan Sümer’in ailesine ve Gençlerbirliği camiasına başsağlığı diliyorum.

1 Beğeni

Gençlerbirliği tarihinde iz bırakan çok önemli bir şahsiyeti sonsuzluğa uğurladığımız için üzgünüz ama korona salgını nedeniyle cenazesine katılamadığımız için iki kere üzgünüz.
Cenaze deyince söyleşiden bir alıntı yapıp sonra da anımı paylaşayım.

Keşfi amca Kayınvalidemin karşı komşusuydu. Ayhan Sümer’in deyimiyle "yıllarca tek başına yaşadığı ev"de uzun uzun Gençlerbirliğini, nasıl Türkiye şampiyonu olduklarını konuşmuşluğumuz vardır. Cenazesinde Gençlerbirlikli ya 3 ya 4 kişi ancak vardık.

3 Beğeni

Merhum Ayhan Sümer’in birkaç fotoğrafı… Son fotoğrafta merhum başkan İlhan Cavcav da var.

Ayhan Sümer 1

Ayhan Sümer 2

Ayhan Sümer 3

1 Beğeni

Her açıdan büyük kayıp. Çok özleyeceğiz Ayhan beyi.

Bu arada mütevazı kişiliği çerçevesinde bize müthiş bir yazılı kaynak ve tarihsel doküman sağlayan ve bunu hiç dile getirmeyen Tanıl kardeşime de şükranlarımı sunarım.:heart::black_heart::clap:t2:

1 Beğeni