Gençlerbirliği Teknik Direktörü Erkan Sözeri ile Söyleşi

Eylül ayında, milli maçlar için liglere verilen arada, 12 Eylül 2018 günü Birgün gazetesi yazarı Ziya Adnan ile birlikte Gençlerbirliği Teknik direktörü Erkan Sözeri’yi ziyaret ederek güzel bir söyleşi yapmıştık. Söyleşinin biraz kısaltılmış versiyonu dün Birgün gazetesinde Ziya Adnan’ın köşesinde yayınlandı,

Söyleşinin kısaltılmamış versiyonu ise bugün kulübümüzün resmi internet sitesinde yayınlandı.

https://genclerbirligi.org.tr/erkan-sozeri-kurumsallasma-sart/

Bu güzel söyleşiyi ben de sitemizde paylaşmak istedim.

AMATÖR FUTBOLCULUKTAN GENÇLERBİRLİĞİ TEKNİK DİREKTÖRLÜĞÜNE UZUN İNCE BİR YOL… ERKAN SÖZERİ İLE SÖYLEŞİ

Gençlerbirliği 1988’den beri 30 yıl aralıksız yer aldığı Süper Ligden 2017-18 sezonunda 1. Lige düştü. Sezon sonunda görevden ayrılan teknik direktör ■■■■■■■■■’ın yerine takımın eski futbolcularından, o yılların istikrar abidesi, futbolun beyefendisi Erkan Sözeri geldi. Al-Karalar ilk dört maçı kayıpsız geçerek liderliğe yükseldi. Milli maçlar nedeniyle lige verilen aradan yararlanıp sıcak bir Ankara gününde Necdet Özkazancı’yla birlikte Sayın Sözeri’yi Gençlerbirliği tesislerinde ziyaret ederek güzel bir futbol söyleşisi yaptık. Biz sorduk, o tüm içtenliğiyle cevapladı…

Karşınızda Erkan Sözeri…

Futbola Sitespor’da başladığınızı biliyoruz, futbolculuk yıllarından başlayarak kendinizi tanıtır mısınız?

Futbola 1984’te, 3. Ligdeki Sitespor’un alt yapısında başladım. O dönemde alt yapıdan yetişen oyuncular amatör olarak ‘A’ takımda oynayabiliyorlardı. Takımdaki abilerim profesyoneldi, ben de amatör olarak takımda yer aldım. Ertesi sezon Hacettepe Camuzoğluspor’a geçerek profesyonel oldum. Hatırladığım kadarıyla Bartınspor, Kastamonuspor, Çorumspor, Ankara Demirspor gibi takımların bulunduğu gruptaydık. Şampiyon Bartınspor’un ardından ikinci olduk. O dönemde bırakın antrenman sahalarını, maçların oynandığı sahalar bile topraktı ama futbol çok keyifliydi. Sonrasında 2. Lig takımlarından Gaziantepspor’a transfer oldum. İki sezon orta sıralarda yer aldık. Üçüncü sezon Abdülkadir Konukoğlu başkan olunca iyi bir takım kurdu ve şampiyon olarak 1. Lige çıktık. Gaziantepspor’da bir sezon da 1. Ligde oynadım. Sonrasında Trabzonspor’a transfer oldum, o sezon Türkiye Kupasını kazandık. Ertesi sezon Belçikalı Georges Leekens göreve geldi. Kadroda yer bulamayınca hocanın yanına çıktım ve ayrılmak istediğimi söyledim. Görüşme bir dakika sürdü; Leekens gitmek isteyeni tutmayacağını ve gidebileceğimi söyledi. Ben de kamptan ayrıldım. Şimdi düşündüğümde bunun büyük hata olduğunu anlıyorum ve genç oyuncularıma bu tür hataları yapmamalarını tembihliyorum.

Sizce Leekens’in bu yaklaşımı doğru muydu, kalmak istemeyen bir futbolcuyu oynatabilir misiniz?

Bence bu futbolcuya göre değişir. Örneğin bu transfer döneminde birkaç önemli futbolcumuz ayrılmak istedi. Kendileriyle konuştuk ve kalmaları konusunda ikna ettik. Şu anda gayet iyi gidiyorlar, daha da iyi olacaklar, kendilerinden çok memnunum. Ancak bir futbolcu kararlı ise yapılacak bir şey yok. Futbolcunun kararını değiştirmeye çalışmak doğru olmayabilir.

Trabzonspor’dan ayrıldıktan sonra…

Gençlerbirliği’ne geldim. Açıkçası kupa kazanmış, şampiyonluğa oynayan bir takımdan daha mütevazı bir takıma gelince ilk zamanlarda bocaladım ve sıkıntılar yaşadım. Bu, benim kendimle hesaplaşmam için vesile oldu. Bir daha hangi hoca olursa olsun beni oynatmazsa ayrılmayı düşünmeyip çok çalışarak takıma girmeyi hedefledim ve altı sezon Gençlerbirligi’nde oynadım. Sonra 32 yaşında Fenerbahçe’ye gittim. Orada da biraz sıkıntılar yaşayarak ve sakatlıklarla boğuşarak iki sene kaldıktan sonra Göztepe’ye transfer oldum.

Metin Diyadin ile beraber mi?

Evet, Gençlerbirliği’nde beraber oynadık, Fenerbahçe ve Göztepe’ye de beraber gittik. Yaklaşık 10 senemiz birlikte geçti. Göztepe’nin 1. Lige (şimdiki Süper Lig) çıkmasına katkı sağladık. Bir sezon 1. Ligde oynadıktan sonra futbolu bıraktım.

Sağbek olarak mı oynuyordunuz?

Teknik olarak sağbek diyebiliriz ama hücuma önemli katkılarım oluyordu, her sezon 7-8 gol ortalamasıyla oynuyordum. O zaman futbol daha farklıydı, hücumda daha fazla görünüyorduk.

Futbolu bıraktıktan sonra…

Bir süre kararsız bir şekilde düşünürken Kırıkkalespor teknik direktörü Durmuş Ali Çolak aradı ve beraber çalışmayı teklif etti. Bir sezon birlikte çalıştık, sonra o takımdan ayrılınca görevi bana teklif ettiler. Bu teklif karşısında Durmuş hocaya sormadan görev almanın etik olmayacağını düşünerek kendisine durumu anlattım.

“Gitse de yerine ben geçsem” diye pusuda bekleyen teknik direktörlerden olmadınız yani!

Kesinlikle… Böyle bir şeyi hiçbir zaman düşünmedim.

Durmuş hocanın yaklaşımı nasıl oldu?

Çok iyi olacağını, çok sevindiğini söyledi. Böylece ilk teknik direktörlük görevime Kırıkkalespor’da başladım. Maddi koşullar zordu, derme çatma bir takımla sezona kötü başladık ama sonra arka arkaya aldığımız iyi sonuçlarla sezonu 4. bitirdik. Hatta devre arasında Eskisehirspor transfer teklif etti ama ben sezon ortasında bunun etik olmayacağını söyleyerek kibarca geri çevirdim. Yöneticilerin bana güvenip teslim ettiği takımı zor maddi koşullarda birlikte liderliğe kadar yükselttiğimiz bu çocukları bırakıp nasıl gidebilirdim ki! Kırıkkalespor’dan sonra 2. Ligde Muğlaspor, Fethiyespor, Alanyaspor, 1. Ligde Orduspor, Giresunspor, Balıkesirspor, Adana Demirspor, Ümraniyespor, Süper Ligde Karabükspor ve ardından 1. Ligde Gazişehir Gaziantep gibi takımlarda çalışarak bugünlere geldim. Şimdi de altı yıl futbolcu olarak formasını giydiğim Gençlerbirliği’ndeyim.

Süper Lig ile karşılaştırdığınız zaman alt liglerde çalıştığınız takımlarda karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi?

Alt liglere indiğinizde maddi sorunlar dışında başka sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Hatta parasızlık belki de sonlarda yer alır. Sanırım yönetici profili en önemli sorunlardan birisi. Ben alt liglerdeki kariyerimde birkaç takımdan yöneticiler yüzünden ayrıldım. Teknik direktörler futbol eğitimi almış insanlar ama bazı yöneticiler hiç eğitim almadıkları halde bu işi hocalardan daha iyi bildiklerini sanıyorlar. O zaman ben de şu soruyu soruyorum: “Futbolu benden daha iyi biliyorsanız beni neden hoca olarak takıma getirdiniz?” Basın profili, oyuncu profili ve parasal sorunlar en önemli sıkıntılar. Bir örnek vereyim Muğlaspor’a gittiğimde dokuz maçta üç puanı vardı ve ligde sonuncuydu. Futbolcularda özgüven diye bir şey kalmamıştı. Kendileriyle bir toplantı yaptım. Futbolcular paralarını alamadıklarını anlatınca, iyi performans gösterirlerse paralarının ödenmesi için uğraşacağımı söyledim. Sonra iyi bir çalışmayla seri galibiyetler aldık. Devre arasında kamptayken futbolcular paralarını alamadıkları için antrenmana çıkmak istemediklerini söylediler. Ben de yanlarında olduğumu ifade ettim. Sonra birkaç yönetici kampa geldi ve elebaşı olarak nitelendirdikleri beş futbolcuyu kadro dışı bırakmamı istedi. Bir futbolcu dahi kadro dışı bırakılırsa görevden ayrılacağımı bildirdim. Kararlarında ısrar edince görevi bıraktım. Çünkü teknik direktör olarak prensiplerimiz ve kırmızı çizgilerimiz var. Bence bir takımda beraber çalışıyorsak “ben” değil “biz” anlayışı geçerli olmalı. Teknik direktör her zaman futbolcular üzerindeki saygınlığını korumalı.

Alt ligleri bir yana bırakalım ama örneğin 1. Ligde birçok kulüp borç batağında… İddaa, televizyon gibi birçok yerden gelirleri olduğu halde bunun sebebi sizce nedir?

Kulüplerin şirket değil dernek statüsünde olmaları bu sorunun ana sebeplerinden birisi bence. Üstelik 5+1 yabancı kuralının olduğu 1. Ligde gelirler Süper Lige göre çok az ve giderleri karşılamaktan uzak. Ayağını yorganına göre uzatmak gerekiyor. Ama maalesef böyle olmuyor. Örneğin transferi yapan yöneticiler sonraki kongrede seçilemeyince yük yeni yöneticilerin üzerinde kalıyor. Onların yaptığı borçlanmalar da yükü iyice artırıyor ve borç sarmalı içinden çıkılamaz hale geliyor. Hesapsızca yapılan harcamalardan dolayı kulüp mali sıkıntıya girerse yöneticiler doğrudan sorumlu tutulmalı. Kulüplerde kurumsallaşma ve şeffaflık olmalı.

Gençlerbirliği’ne gelecek olursak, kaç yabancı var?

Yedi yabancı oyuncumuz var. Geçen sezon 14’tü. Küme düşen kulüplerde yabancıların azaltılması sorunlara ve zararlara sebep olur. Bence yönetim bu süreci iyi yönetti. Yabancı sayısını azaltırken hiçbir futbolcudan zarar edilmediği gibi gidenlerin bazılarından bonservis bedeli alındı.

Yabancılardan Sessegnon için ne düşünüyorsunuz?

Sessegnon çok nitelikli bir oyuncu. Kendisini bırakmak istemedik. Sözleşmesi iyileştirildi, takımda kaldı. Şu anda mutlu…

Selçuk Şahin…

Selçuk tam bir ağabey ve kaptan… Çok memnunum. Ayrıca Hakan ve Nobre de gençlere örnek olacak futbolcular. Bazı futbolcular oynayıp oynamadıklarından çok takımdaki birlik ve bütünlüğün sağlanması bakımından çok önemlidir. Birçok kulüpte böyle oyuncular var.

Konu “yaşlı” futbolculardan açılmışken… Basında ve sosyal medyada takımın yaş ortalamasının yüksek olduğu yolunda eleştiriler var. Siz ne düşünüyorsunuz?

Bu eleştirilerin cevaplarını hep verdim, yine cevaplayayım. Örneğin Osmanlıspor maçında 10 kişiyle 1-0 galip oynarken 80. dakikada 18 yaşındaki Berat’I aldım. Selçuk’u da oynatacağız, Berat’ı da… Sadece gençlerle ya da sadece tecrübelilerle şampiyonluğa oynayamazsınız. Uyumlu ve iyi bir takım yaratmalıyız. “Yaşlı” denilen futbolcular Sessegnon, Hakan, Selçuk ve Nobre’nin kariyerlerine ve oyunlarına baktığınızda ne söyleyebilirsiniz? Örneğin Hakan Osmanlıspor maçının kahramanlarından birisi. Selçuk hazır olduğunda büyük katkı yapacak. Nobre’nin kalitesi zaten tartışılmaz. Biz bu sezon doğrudan Süper Lige çıkmak için çalışıyoruz. Bu yolda tecrübelilerle gençlerin uyum içinde olduğu ve kaynaştığı bir takım oluşturmak zorundayız. Zamanı geldiğinde gençlerimiz de oynayacak. Sezon başından beri oynattığımız Mert, U21 Milli Takımına seçildi. Daha önce Süper Lige yükselen Başakşehir, Kayserispor ve Rizespor gibi takımların yaş ortalamalarına bakıldığında benzerlikler görülebilir.

Bir de Bekir Yılmaz var…

Bekir, Süper Ligde Manisaspor, Bursaspor gibi takımlarda oynamış tecrübeli ve iyi bir futbolcumuz. İlk dört maçta en çok koşan oyunculardan biri olmasının yanı sıra attığı üç golle skora da büyük katkı sağladı. Bu da Gençlerbirliği’ni benimsediğini gösteriyor. Bekir’den çok memnunum.

Daha önce genç takımların antrenman ve maçlarını izlediğimizde gözümüze çarpan bir oyuncu vardı: Rahmetullah… Şimdi ‘A’ takımda…

Rahmetullah, Trabzonspor’daki Abdülkadir tarzında bir oyuncumuz. Kendisiyle devamlı konuşuyorum. Sırası gelecek ve oynayacak. İleride çok iyi bir futbolcu olacak.

Bu noktada, genç futbolcuların sabırlı ve dengeli bir yaklaşımla geliştirilmeye çalışılması, “ben oldum artık” havasına girmeden deneyim kazanmalarını ve ayaklarının yere daha sağlam basmasını sağlayabilir mi?

Zaten genç futbolcular için en büyük tehlike burada… Genç oyuncuyu doğru zamanlarda oyuna alarak geliştirmek daha doğru geliyor bana. Örneğin açık farkla yenik durumdayken genç bir futbolcuyu “kurtarıcı” niyetine oyuna alırsanız kazanayım derken kaybedebilirsiniz. Laf lafı açıyor, kurtarıcılık konusunda fıkra tadında hoş bir anekdot anlatayım. Trabzonlu bir santrfor var: Şadi Çolak… O zaman Mardinspor’da oynayan Şadi bir maçta yedek kalmış ve takım 3-0 yenik durumda. Bitime beş dakika kala teknik direktör kenarda ısınan Şadi’yi oyuna alıyor ve “Hadi Şadi, göreyim seni!” diyerek sırtını sıvazlıyor. Şadi de hocasına dönüp diyor ki: “Hocam hayırdır, ne yapacağım, üçlük mü atacağım!” (Gülüşmeler…)

Güzel anekdot, bunu yazalım hocam. Futbolda 4-4-2, 4-3-3, 4-3-2-1 gibi teknik–taktik ağırlıklı konuların yanında bir de böyle nükteli hoş hikâyeler var. Onları da atlamamak lâzım…

Sistem tabii ki önemli ve maçın gidişatına, rakibin oyununa göre şekilleniyor. Futbolun realitesinde şu var: Oyuncu yardımlaşıyor mu, birlikte oynuyor mu, dar alanda oynamaya çalışıyor mu, bunlar önemli… Sistemleri, teknik konuları herkes yazar ama oyunun nükteli yanlarını görmek de güzel bence… Örneğin bir hakem hocamızın anlattığı hoş bir olay var. Bir Konyaspor-Ankaragücü maçının son dakikasında Ankaragüçlü futbolcunun attığı şut auta gidiyor ama hakem korner veriyor. Konyasporlu futbolcu hakeme koşarak, “Hocam vallahi, billahi top bana değmedi,” diye itiraz ediyor. Hoca, “Oğlum git, korneri verdim ben, kararımdan dönmem,” diyor. Korner atılıyor ve top havadayken hakem maçı bitiriyor. Bu sefer Ankaragüçlü futbolcular, “Hocam ne var, ne var?” diyerek hakeme koşuyorlar. Hoca da “Telafi var evladım, telafi var!” diyor. (Gülüşmeler…)

19 Mayıs Stadı yıkılıyor? Yıkılmayıp da Eryaman Stadı bitene kadar devam etseydi iyi olmaz mıydı?

Planlamada sıkıntı var bence. Başkente üç tane butik stat ve bir de büyük stat yakışır. Bunun olmaması için bir sebep yok. Birilerinin taşın altına elini sokması lazım. Bunlar da vizyon gerektiriyor.

Futbolcuyken Gençlerbirliği’nden Fenerbahçe’ye transfer oldunuz. Ne hissetmiştiniz?

Fenerbahçe’ye gittiğimde çok etkilendim. Toplumun ilgisi, basının ilgisi, takım arkadaşları, taraftarlar, her şey çok farklı… Adeta bambaşka bir dünya… Büyük bir ilgi artışı söz konusu oluyor. Anadolu kulüplerini küçümsemek için söylemiyorum ama maalesef ülkemizde “■■■■■■■■■■■” olarak adlandırılan kulüplerin her yerde büyük taraftar kitleleri var ve toplumun tüm ilgisi bu kulüplere yönelik…

Ülkemizdeki “■■■■■■■■■■■” olayı maalesef futbolu öldüren bir şey. Avrupa’da durum çok farklı. Her şehrin takımının statları dolduran taraftarları var. Bu da rekabeti beraberinde getiriyor. Örneğin Ankara gazetelerini açıyoruz “■■■■■■■■■■■”, televizyonu açıyoruz “■■■■■■■■■■■”… Asırlık Ankara takımları oynayacak stat bulamıyorlar, maç yapmak için Ankara dışına gitmek zorunda kalıyorlar. Bundan hiç söz eden yok.

Bence çok doğru ama şöyle bir gerçek var: Örneğin Aziz Yıldırım Fenerbaşçe başkanıyken bir ara havuz sisteminden ayrılacağını söylemişti. Yanlış hatırlamıyorsam bir yıllık yayın anlaşmasının bedeli 650 milyon dolar civarında… Yayıncı kuruluş yetkilileri, Fenerbahçe’nin ayrılması halinde yayın için bu rakamları veremeyeceklerini ifade etmişlerdi. Dolayısıyla olay tamamen ticaridir.

Ülkenin birçok kentine çok güzel statlar yapıldı ama maçlarda çoğu boş kalıyor. Süper Ligde 400 adet, 700 adet kombine bilet satan kulüpler var. Çünkü Süper Ligde ve 1. Ligde takımı olan birçok şehirde üç İstanbul takımınn taraftarları çoğunlukta. Hastalıklı bir yapı yaratılmış ve bunda ısrar ediliyor.

Futbolseverlerin, aileleriyle birlikte şehirlerinin takımlarının maçlarına gitmesini sağlamak için cazibeyi artırıcı çalışmalar yapılması gerekiyor. Ülkemizde biraz futboldan soğuma var. Bence futboldan soğumamalıyız. Ben şahsen çok seviyorum. Antrenmanlarda zaman zaman futbolcuların arasına karıştığım ve orta yaptığım oluyor. Sevdiğim işi yaptığım için kendimi şanslı sayıyorum. Ama taraftarı çoğaltmak için kaliteyi artırmak gerekiyor. Futbolcularımız topluma ve gençlere örnek olacak bir duruş sergilemeli. Çünkü genç futbolcular, iyide de kötüde de izledikleri futbolcuları örnek alıyorlar. Bu anlamda milli takımımızın şu andaki yapılanması bence doğru. Biraz yavaş gidiyoruz belki ama daha iyi olacağımız kanısındayım.

Avrupa’nın üst düzey liglerinde birçok ülkeden yabancı futbolcular oynuyor. Ülkemizde futbol çok sevilmesine rağmen neden dünyanın en iyi liglerine oyuncu gönderemiyoruz? Örneğin Gençlerbirliği’nden bir oyuncu Arsenal’e transfer olsa gururlanmaz mısınız?

Tabii… Mesela genç futbolcumuz Mert’in U 21 Milli Takımına seçilmesi bile beni gururlandırdı.

Mert’le biz taraftarlar da gururlandık hocam. Cenk Tosun’un Everton’a transferinin yarattığı mutluluk anlatılamaz.

Bence işin özü şu: Hep altyapı altyapı diye konuşuyoruz ama aslında futbolumuzda altyapıdan başlayacak bir devrim gerekiyor. Bu nasıl olabilir? Geçmişinde bu konuda iyi çalışmalar yapmış deneyimli bir teknik adam ve birlikte çalışacağı nitelikli antrenörler…

Buna “altyapının kurumlaştırılması” diyebilir miyiz?

Evet. Örneğin görev yaptığım bir kulübün altyapısında bir çalışmayı izlemeye gitmiştim. Antrenörlerden birisi 10 yaşındaki bir çocuğa “Getir lan o topu!” diye bağırdı. Çocuk topu almaya giderken bir kez daha bağırdı: “Oğlum çabuk getirsene lan!” Altyapının başındaki hocaya dedim ki: “Bakın, siz sadece bir oyuncu yetiştirmiyorsunuz, topluma bir insan hazırlıyorsunuz. Şimdi bir hoca olarak o çocuğa öyle hitap ederseniz, o çocuktan sosyal olarak bir şey beklemeyin. Altyapıda böyle hocalar çalışmamalı. O çocuk, ileride futbolcu olur ya da olmaz, ama yarın büyüdüğünde belki garson, belki muhasebeci, belki de bir şirket yöneticisi olacak. Sizin o davranışınız da sonraki hayatını mutlaka etkileyecek. Arkadaşınıza, rakibinize iyi davranacaksınız, saygı göstereceksiniz. Altyapıyı yüz gün konuşsak yetmez aslında. Kısacası altyapıda bir devrim şart.

Yabancı kısıtlaması hakkındaki düşünceleriniz…

Özellikle Süper Ligde kulüpler yabancı kısıtlaması istemiyorlar. Ben yabancı sayısının çok olduğunu düşünüyorum. Futbolumuzun gelişmesi açısından en fazla yedi yabancı olmalı. Altyapıdan yetişen belli sayıda futbolcunun oynamasını sağlayacak tedbirler alınmalı. Ayrıca TFF, kulüplerin altyapılarındaki hocalara maaş desteği verebilir.

Eskişehir’de oynama konusunda ne düşünüyorsunuz?

Kaptanlarımızdan futbolcularımızla toplantı yapmalarını istedim. Oy birliğiyle Eskişehir’de oynamak istediler. Oynayacağımız saha, antrenmanlarda yaptığımız çalışmaları gerektiği gibi uygulayabilmemiz bakımından çok önemli.

Ümraniyespor iki sezondur Süper Lige teknik direktör ihraç ediyor. Geçen sezon siz Karabükspor’a gittiniz, bu sezon da Bayram Bektaş Göztepe’de…

Evet, iki sezondur böyle…

Son olarak belediye takımları hakkındaki düşüncelerinizi öğrenmek isteriz. Belediye takımı olur mu?

Olmaması lazım ama ekonomi onu gerektiriyor. Bu, ülkemizin bir gerçeği…

Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Ziya Adnan – Necdet Özkazancı

12 Eylül 2018

2 Beğeni

Necdet Abicim elinize sağlık. İnanılmaz güzel bir mülakat olmuş. Muhtemelen can alıcı noktalara konuyu getiren sizsiniz ama Erkan Hoca da inanılmaz cevaplar vermiş. Keyifle okudum

1 Beğeni

Teşekkürler Serkan, söyleşiyi beğendiğine sevindim.

ellerinize sağlık.

ek olarak hoca bein de ben bu takımla devam edeceğim çıkarsak.
sözleşmem 2 yıllık dedi.
spiker ama yaş ortalaması deyince de, tabiiki takviyeler olacak ama bu kadroya güveniyorum anlamında eklemeler yaptı.
bu açıklamalar mevcut takımı motive etmeli. çoğu hoca primi düşünür geçer, bizimki gelecek seneyi planlama derdinde…

1 Beğeni

Erkan hoca giyim-kuşamı, duruşu, konuşmaları, rakipleri küçümsemeyen ve ciddiye alan tavırları ile centilmen Gençlerbirliği kimliğini çok iyi temsil etmesinin yanı sıra verdiği mesajlarla taraftarı da sorumlu davranmaya teşvik ediyor.

1 Beğeni