Onları Kendinizden Bilin
Bülent Gürsoy
16 Ağustos 2017 Çarşamba
Eskişehirsporluların şehirlerine nasıl sahip çıktıklarını en iyi bilenlerden biri olarak, bu yazıyı yazmak zor olacak. Çünkü daha yazıyı yazarken bile, tribünlerden tanıdığım simaların geçtiğimiz günlerde attığı olumsuz tivitler gözümün önüne geliyor. Neyse uzatmayalım, yazının nedenini açıklayayım. Biliyorsunuz Gençlerbirliği bu sezon maçlarını Eskişehir’de oynayabilir. Ne zaman başlar bu serüven bilmiyorum. Şimdilik Ankara’da kalabilmek için çaba gösteriyorlar ve ilk devre Ankara’da olmayı garantiye almış gibi duruyorlar. İkinci devre gelebilirler, çünkü Ankara’da öncelik Osmanlıspor ve Ankaragücü takımlarında. 19 Mayıs stadyumu yıkılırsa, geriye sadece Yenikent Stadyumu kalıyor. Diğer stadlar şimdilik süper lig seviyesinde değil. Bilmiyorum belki de bu sene yırtarlar da, gelecek sezon gelirler. Belki de işi çözerler ve Ankara’da kalırlar. Yazının yazılma nedeni sosyal medyada, Gençlerbirliği’nin Eskişehir’e gelmesi ihtimalinin bizim taraftakiler üzerinde yarattığı olumsuzluğu görüp, dehşete düşmüş olmam. Maalesef aramızda Eskişehirspor tarihini bilmeden Eskişehirsporlu olanlar var ve büyük bir yanılgı içindeler. “Bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır” diyerek konuya giriş yapalım.
Öncelikle çoğumuzun eksik bildiği bir konuyu özetleyelim. “Eskişehirspor, renklerini Rennes takımından esinlenerek seçmiştir” diye bilinir. Bu bilgi doğrudur ama büyük bir eksiklik içerir. Gerçek biraz daha farklıdır. Twitter’da dorian_grayES adıyla yazan, bloguyla bizleri derinden bilgilendiren Murat Abimizin değerli babası , kulübümüzün kurucularından Mustafa Doğramacı, renklerin tespit edileceği toplantıda, lületaşının beyazı ile havacılığın mavisinin Yunan bayrağını sembolize etmesi konuşmalarının ardından der ki;
-Renklerimiz siyah kırmızı olsun. Bu vesileyle Orhan Şeref Apak’a da jest yapmış oluruz.
Şarap, hi-fi, balıkçılık ve daha bir sürü konuda oldukça ilginç bilgiler veren, beyefendi insan İbrahim Abimizin değerli babası, kurucularımızdan Nazif Yazıcıoğlu birden toplantıdan fırlayıp çıkar. Bir süre sonra elinde Paris Match dergisiyle gelir. Kapakta Rennes takımının Fransa Kupası’nı kazandıktan sonraki sevinç fotosu vardır. Mustafa Doğramacı’nın teklifini onaylarcasına, pekiştirircesine diğer yöneticilere dergiyi gösterir.
Fotoğrafı gören yönetim kararı verir. Eskişehirspor renkleri artık siyah kırmızıdır. Hatta takımın ilk giydiği formalar Fransa’dan gelir. Rennes takımının giydiği formanın aynısı olduklarını iki fotoğrafa bakarak anlayabilirsiniz. Türk gazeteciyle, Fransız gazetecinin sahip olduğu fotoğraf makinasının farkını da görebiliyorsunuz
Peki adı geçen Orhan Şeref Apak kimdir? Apak, çok ama çok önemli bir şahsiyettir. Federasyonun başkanıdır ama sayılır, sevilir, sözü geçer biridir. Öyle şimdikiler gibi atamayla gelen güruhtan değil, Anadolu’da futbol kulüplerinin kurulmasına öncülük eden, Genç ve Ümit Milli Takım’ları kuran, Milli Lig’i kuran hatta 2. ve 3. Lig’lerin kurulmasını örgütleyen, antrenör kurslarının açılmasını sağlayan insandır. Yani anlayacağınız, herkesin önünde düğme iliklediğidir. Ve Orhan Şeref Apak eski bir Gençlerbirliği yöneticisi ve başkanıdır. Apak, öyle bir yöneticidir ki, Ankara Futbolu’nun duayen ismi Avni Bulduk bile “ben onun cebinde büyüdüm” demiştir. Orhan Şeref Apak’ın, Eskişehirspor’un kuruluşu sırasında verdiği destekler ise başka bir yazının konusu olacak kadar geniş.
Netice itibariyle ortada bir gerçek var ki, renklerimizi sadece Rennes kulübünden değil, Gençlerbirliği kulübünden de esinlenerek almışız. Şimdi bazıları üzülecek, “ulen Rennes değil miymiş, Gençlerbirliği de mi varmış” diyecek. Bunun en iyi tarafı nedir biliyor musunuz? Gençlerbirliği kulübü de, bir başkaldırı nedeniyle kurulmuştur. Alemin en güzel yazarlarından Tanıl Bora’ nın “Ankara Rüzgarı” isimli ansiklopedi kıvamındaki başucu eserinde anlatılır. Hadi ben size tribünde maçın başlama düdüğünü beklerken sohbet ediyormuşuz gibi özetleyim.
Bugünkü Yüksek İhtisas Hastanesi’nin olduğu yerde Ankara Sultanisi var. Okulun beden eğitimi hocası da Altınordu’nun eski santrhafı Ekrem Bey. Seçmeler yapılıyor ve çocuklardan bazıları takıma alınmıyor. Takıma alınmayan çocuklardan Asım’ın babası Muş Mebusu. O akşam Asım babasına anlatmış, daha doğrusu şikayet etmiş “bizi takıma almadılar” diye. Babası da demiş ki, “çağır bakalım şu seçilemeyen çocukları bir konuşalım” Bunlar toplanmışlar, Asım’ın evine gitmişler. Çocuklar demişler ki, “bizim yerimize seçilenler bizden daha iyi değiller.” Mebus baba demiş ki, “madem sizden iyi değiller, size bir takım kurayım, kozlarınızı sahada paylaşın”. Bunun üzerine kulübün kurulması işine girişilmiş. Kulübün de bir formaya ihtiyacı var. Eskiden belediye olan yerin orada bir dükkan varmış. Oraya gitmişler. Orada siyah-kırmızı forma bulmuşlar. Parayı verip, herkese birer forma almışlar. Anlatılan şu ki, o tarihlerde sadece siyah ve kırmızı kumaş olduğundan başka renkte forma yokmuş. Yani kulüp renklerini yokluktan, kıtlıktan almış bir nevi. Kulüp kurulunca, seçilemedikleri Ankara Sultanisi’ni maça davet etmişler. Bilin bakalım maçı kim kazanmış. Gençlerbirliği maçı 3-0 kazanmış. Yani okul takımına seçilemeyenler, okul takımını tarumar etmişler. Gençlerbirliği işte böyle kurulmuş. Gerçek bir başkaldırı öyküsü değil mi?
Oğlum dünyaya gelmeden önce doktorumuz anlatmıştı. İnsan vücudu, dışarıdan gelen her şeyi reddetmek üzerine kodlanmış. Mesela elimize bir kıymık battı. Biz hiçbir şey yapmasak dahi vücudumuz kıymığı bir süre sonra atarmış vücuttan. Dışarıdan ise sadece bir bebeği kabullenirmiş, o da sağlıklıysa. Çünkü vücut kendinden olanı bilirmiş. Lütfen siz de kendinizden olanı iyi bilin.
Her ne kadar sevimsiz bir hocası olsa da, her ne kadar babadan oğula geçen bir yönetim tarzı olsa da, bugün yarın, Ankara’dan Eskişehir’e taraftar anlamında çok güzel insanlar gelebilir. Okuyanlar bilecektir, Yaşamaya Mecbursun kitabında da kendilerine olan hayranlığım nedeniyle bir bölümde onlardan bahsetmiştim. Okumuş çocuklardır. Futbolun dilencisi dediklerimizdendir. Onları evlerinizde ağırlayın, iki çift muhabbet yapın, paranız varsa bira ısmarlayın. Sizden olduklarını anlamanız çok uzun sürmeyecektir. Bu çocuklar devre arasında çantasından kitabını çıkarıp okuyanlardır, daha ne diyeyim. Gözünüzü seveyim onlara iyi bakın. Annenizin kırılmasın diye büfede tuttuğu, sadece misafir geldiğinde çıkardığı porselen tabaklara davrandığı gibi davranın. Zira onlardan bu ülkede çok fazla kalmadı.