Mevzu Derin

BU TAKIM İLK DEFA DÜŞMÜYOR.
O zamanlar Gençlerbirliği taraftarı değildim.
Belki de okula yeni okula başlamıştım.
O düştüğümüz sezon büyüklerimden duyduğum kadarıyla;
Düşmemek için can ile baş ile kafa göz yararcasına top oynamış topçular o zamanlarda
Şimdi ise
Özat başka
Cavcav başka
Topçular başka
Tribünler başka
Kulübün büyükleri başka
RAHATLAR.

Ben sonumuzu hiç iyi görmüyorum.
Aslında sadece düşmedik
Bu gidişle
TARİHE KARIŞTIK

1 Beğeni

Ben Ümit kadar karamsar değilim ama mevzu derin o ayrı

1 Beğeni

Hak ettiğimiz lige gidiyoruz.
Murat Cavcav ve 2. defa göreve getirdiği Özat sonuna kadar hak etti
Hopf Palitseviç Sessegnon hak etmedi
Zor günümüzde bizimle olan Ankaragüçlü hemşehrilerimiz hak etmedi
Alkaralar olarak biz ne bu şekilde düşmeyi ne de bu şekilde yönetilen bir Gençlerbirliği ni hak etmedik
Bu takım bizim!
Bu şahıslardan kurtulduğumuz gibi güzel günler için beraber çalışıp emek vereceğiz
Bundan kimsenin şüphesi olmasın!

2 Beğeni

kulup hala ayiyi kovduk diye aciklama yapamamasi beni korkutuyor cavcav hala kopamiyor ayidan galiba. seneye yine bu ayiyi gorebiliriz bu kulupte :persevere: simdi tepkileri bastirmak icin kovsa bile yine getirecektir.

1 Beğeni

ankarayı sürükleyen seli bile hiçe sayıp, komşuları için tribünlere koşan ankaragüçlülere binlerce teşekkür…
kardeşler bizim mevzu biraz derin… öyle destekle falan olacak bi mesele değil ama bu günde yanımızda oluşunuz her türlü takdirin üstünde…
bir ankara takımı daha olsun bu kepazeligde diyerek, ezeli rekabetin kaynaştırdığı dostlarına destek için yanımızda durdular… komşuluk bu günlerde belli olur…
hemde aralarının açık olduğu ümit özata rağmen…

bilen bilir ben düşmeyi bundan 10 sene önce kabullenmiştim. ama bu kadar uzun sürmesi çok şaşırttı.
bu kadar aptal yöneticinin, bu kadar beceriksiz teknik direktörün, bu kadar acizliğin içerisinde bize ancak sıra geldi…

düşmek bir son değil bir başlangıç olmalı…
enseyi karartmaya gerek yok. 4 senede 3 lig şampiyonluğu yaşamış alt yapımız aha orada duruyor…
derhal bir alt ligde buluşmalı, futbol biliminin emrettiği çağdaş kulüp yapılanmasını ilke edinip, yeni bir başlangıç yapılmalı… ve yine bir ilki başarıp, ülke futboluna tamamen alt yapı desteğiyle oluşmuş yeni bir kadro sunmalı… adının söylenmesi zor olan ama yakında bütün avrupanın heceleye heceleye öğreneceği o ana yeniden yola çıkılmalı…

bu yönetimle bu dediklerim asla ve asla olmaz…
biz avrupaya hazırız diyoruz, yönetimimiz dünyada eşi benzeri görülmemiş bir biçimde kovduğu teknik direktöre yeniden muhtaç oluyor ve bu ilk çağ insanından ciddi ciddi medet umuyor… biz çağdaş yapılanma diyoruz, mevcut kulüp iktidarı işportacı mantığıyla hareket ediyor…
bütün ülkenin zannettiğin aksine biz cavcav’la varolmadık. yüz yıla yakın bir şanlı geçmişimiz var…
biz murat cavcavın babasının malı değiliz… 1923’ten beri ne başkanlar görmüş kulübümüz, atık cavcav hanedanının eğlence aracı olmaktan çıkarılmalıdır…

aç tavuğun rüyasında darı gördüğü gibi; bunu söylediğimiz zaman “kasanız dolu, alt yapınız tamam ya, daha ne istiyorsunuz” diyordu aklı evveller… bunu başarı zannedenler var…

ulan aziz yıldırım bile uzun süren başkanlığı yüzünden eleştiriliyor; adam basın toplantısına kamyonete sığan kupalarla geliyor… salondaki masaların üstü irili ufaklı yüzlerce kupa… 40 yılı aşan bir süredir cavcav sülalesinin oyuncağı olmuşuz kupamız yok… işte bu yüzdendir ki; bu ülkede yeniden yapılanmanın yolu dibe vurmaktan geçiyor…

lafa bak süngüye davran, yukarı çıkmak için dibe vurmak lazımmış… naaparsın…
ben diyorum ki: niye la?. niye dibe vuruyon?. kafanı çalıştır geri dönüş noktaları oluştur…
pardon… kafanı çalıştır dedim… kime diyon?.

6 Beğeni

:fist:

1 Beğeni

Yine yenildiğimiz bir maç sonu, bakalım Özat ne saçmalayacak diye bekliyoruz. Büyük filozof edasıyla konuşuyor bizimki. Lafı döndürdü dolaştırdı ve şöyle dedi " Gençlerbirliği Cavcav ailesinin takımıdır"

Bu cümlenin tercümesini şöyle yapabiliriz…

Siz kimsiniz ya! Önce haddinizi bilin.
Yönetim Kurulu, Divan Kurulu, Denetim Kurulu, Disiplin Kurulu adı verilen yasal organlar bu kulüp için göstermeliktir. Hatta Gençlerbirliği ile hiç bir gönül bağı olmayanların kulübe üye yapılması ile en büyük ve en yetkili organ olan Genel Kurul dahi göstermelik hale getirilmiştir. Bir tarafınızı yırtsanız da bu böyledir yırtmasanız da.

1 Beğeni

Son zamanlarda kulübümüzü tanıyamıyorum. “Benim sevdiğim, tutkuyla taraftarı olduğum kulüp bu mu? Bu kulüp benim kulübüm mü?” diye sormaktan kendimi alamıyorum. Kulübümüzde zaman zaman eleştirdiğimiz birçok olay oldu. Uzun süredir varlıklarımızı artıramasak da borç batağına batmadık. Sportif anlamda birçok kez düşme korkusu yaşadık. Altyapımızı iyi kullanmak ve sürekli geliştirmek yerine mantığını anlayamadığımız birçok “çöp” transferle para ve zaman kaybettik. Sattığımız, aldığımız ve gönderdiğimiz futbolcuların haddi hesabı yok. Bir şekilde eğrisi doğrusuna denk gelip sıkıntıları atlattık ama hiç böyle bir şey yaşamamıştık. Kulüpte her yönden büyük bir başkalaşma var. Kaydedilen yüzlerce naylon üye “Gençlerbirliği Üyeliği” kavramını, birkaç sezondur taraftar yapısındaki başkalaşma da “Gençlerbirliği taraftarlığı” kavramını iyice değersizleştirdi. Naylon üyelerle göstermelik olarak yapılan bir genel kuruldan ve seçimden ne hayır gelir! Başkan ve yönetim böyle bir ortamda kime, nasıl hesap verir! Ayrıca “şükürler olsun ki (!)” artık bizde de Gençlerbirliği taraftarları olarak uzun yıllar boyunca tribündeki sayımızın artmaması pahasına ilmek ilmek ördüğümüz ve her zaman gurur duyduğumuz centilmen kimliğimize aykırı davranan, küfür ve şiddete yönelen, rakip takım taraftarlarına ve kendi takımının ağabeyi yaşındaki taraftarlarına saldırıp darp etmeye çalışan GDO’lu taraftarlar var. Maalesef başkan, yönetim, teknik direktör, futbolcular, yakın zamanlarda ortaya çıkan taraftar görünümlü bazı beslemeler, kamuya yararlı bir dernek olan kulübümüzü yokuş aşağı giderken freni patlamış bir kamyon gibi tam gaz büyük bir felakete doğru gotürüyorlar ve gerek yönetim dışında bulunan Gençlerbirliği üyeleri ve taraftarları, gerekse iyi niyetlerinden kuşku duymadığımız bazı yönetim kurulu üyeleri de dahil kimse bir şey yapamıyor. Bu gidiş hiç iyi değil. Büyük bir hayal kırıklığı içindeyim ve çok üzgünüm.

1 Beğeni

Fenerbahçe’yi ligde iki kez yendikten sonra bir kez de kupa finalinde yenerek Türkiye Kupasını kazanan Teleset Mobilya Akhisarspor’u, Süper Lige yükselen MKE Ankaragücü ve Çaykur Rizespor’u, 1. Lige yükselen Altay ve Hatayspor’u kutluyorum, önümüzdeki sezonda da başarılar diliyorum. Bu kulüpler imkânları ölçüsünde futbol adına doğruları yaparak bu başarıları elde ettiler. Okan Buruk, İbrahim Üzülmez, İsmail Kartal… Üçü de iyi çalıştılar, iyi takımlar oluşturdular ve takımlarını iyi yönettiler. Okan Buruk’un final maçı sonrasında sesi kısılmış konuşamıyordu. İbrahim Üzülmez zaten bildiğimiz o yüksek potansiyelini Çaykur Rizespor’da ortaya koydu. İsmail Kartal, imkânsızlıklarla boğuşan ve transfer yasağını kaldıramadığı için ara transfer yapamayan MKE Ankaragücü’nde hiç sızlanmadan, bahane üretmeden, hiç kimseyle polemiğe girmeden, ilk dört hafta sonunda kendisine tepki gösteren taraftarlardan sabır isteyerek olgun ve efendi kişiliğiyle müthiş bir çalışma örneği sergiledi. Bir Teleset Mobilya Akhisarspor’un yerli ve yabancı futbolcularına bakalım, bir de bizimkilere… Bir altyapımızdan çıkmış olan Muğdat’ın uzun bir süre alt liglerde mücadele ettikten sonra çok çalışarak, sürekli kendini geliştirerek, bileğinin hakkıyla geldiği yere bakalım, bir de bizimkilere…

Bu iyi örneklerin tam tersine kulübümüzün başkanı ve teknik direktörü ise futbol adına -maddi ve manevi anlamda- ne kadar yanlış varsa maalesef hepsini yaptılar. Sezon başı ve ara transfer döneminde harcanan paraların haddi hesabı yok. Ama sahada alınan sonuçlar? Harcanan bu kadar paranın karşılığı bu mu? Camiada huzur kalmadı. Takım, takım olmaktan çıktı, bambaşka bir şey oldu; hayatımda gördüğüm en kötü “futbolcular topluluğu” haline geldi. Gençlerbirliği’ni seven herkesin bildiği birkaç yerli ve yabancı futbolcu ile bu sezon altyapıdan gelen genç futbolcularımız hariç hepsi gidebilirler, futbolcu olarak hiçbirinin gözümde en ufak bir değeri yok artık. Çünkü bir sezon boyunca çok iyi paralar kazandıkları mesleklerine ihanet edercesine davrandılar. İyi ve disiplinli çalışmadılar. Takım olamadılar. Maçta sahaya yüreğini koymak, iyi organize olmak, yardımlaşmak, birbirinin hatasını kapatmaya çalışmak yerine tam tersini yaptılar. Bir takım düşünün ki ikisi deplasmanda, ikisi kendi sahasında dört maç yapmış; üst üste dört maçta dört yenilgi ve sıfır puan! Bu dört maçta attığı iki gole karşılık kalesinde sekiz gol görmüş. İkisi kendi sahasında kümede kalma mücadelesinde doğrudan rakibi olan Osmanlıspor ve Antalyaspor olmak üzere yaptığı üç maçta attığı gol sıfır, yediği gol beş! Bu facianın, bu felaketin baş sorumluları olan başkan ve teknik direktör camiaya bunun hesabını vermeli…

2 Beğeni

Futbolcular da Necdet abi’nin dediğini duymuş gibi daha sezon bitmeden başka takımlarla anlaşmaya başladı.

Uğur Sivasspor ile, Pogba da Kayserispor’la anlaşmış.

1 Beğeni

küresel futbolun mekanları son derece değişkendir. ve gelişmeye açıktır.
başka bir deyişle, ardışık her saniyesi farklı oynanan futbol oyunu gibi ileri doğru gelişmek zorundadır.
kazanan kadro bozulmaz lafı sadece aptal yöneticilerin iktidarlarını devam ettirebilmelerine olanak sağlar…

geldik bu güne…
sn. murat cavcav’ın koskoca çınarı bir vuruşta devirmesi mümkün mü?. bu çöküş çok uzun yıllar önce başladı. rahmetli başkanımız ilhan cavcav bu yüzyıllık çınarı diken ve sulayan değil, o da diğer başkanlarımız gibi çok değerli kurucularımız tarafından fidelenip, bizlere bırakılan bu eşi bulunmaz hediyeyi koruyan ve büyüten bir görevi üstlenmiştir. belkide bu görevi en iyi şekilde yerine getirmiş başkanımızdır. onun zamanında kulübümüz -bir zamanlar- avrupayı kıskandıracak bir yapılanma seviyesine kavuşmuştur.

üzümünün yeildiği bağı sormayan ve bu zihniyete sıkıştırılan toplumda bu başarının karşılığı olarak “tek adamlık” sn. ilhan cavcavın üzerine yapışmıştır. öyle ki; sn. murat cavcavın kulübümüzü babasının malı zannetmesini bırakın, böyle bir tartışma zemini taraftarlar arasında bile henüz başlamamıştır.
sorgulama ve araştırmanın başlayacağı nokta tamda burasıdır.
o fidenin daha ulu bir çınar olacağı bile belli olmadı halde büyük umutlarla toprakla buluşturan eşsiz insanların onu koruyacağına ve büyüteceğine inandığı için bıraktığı, teslim ettiği nesil biziz… özetle; tüm spor kamuoyunun zannettiği gibi cavcav hanedanı değil biziz…

şimdi herkese sormak zamanı geldi: bu kulüp kimin?
sn. cavcavın kulübümüzün -belkide- en başarılı başkanı olduğu doğrudur.
genç yetenekleri bulup keşfederek gençlerbirliği kulübüne kazandırıp, daha sonra kulübümüzün formasıyla kazandırdığı artı değeri üzerine katarak değerlendirdiği bonservis maliyetleriyle kurduğu tesislerimiz ve içini dolduran alt yapı ordumuz avrupayı kıskandıracak bir andaydı.
ama orada kaldık işte… başkanımız ilhan cavcav tarafından gençlerbirlikli oyuncuların bonservis bedellerinin doğru değerlendirilmesiyle bu başarıyı yakalayan kulübümüz bunu futbolun ulaşacağı son nokta zannedip sağlam kulağının üzerine yattı.

diğerlerinin futbolun gereklerini kavramaları uzun sürmedi.
alt yapının artık kanalizasyon olmadığı, hızla değişen ve gelişen bu mekanda rekabetçi olabilmek için olmazsa olmaz unsur olduğu artık herkes tarafından kabul görür oldu…
tv’lerde ve futbol yayın organlarında falanca takımın alt yapısını ağzı açık izleyenlerin, bu günün şampiyonlarını ankaradan sepetine koyduğu 4 golle gönderen bir alt yapı gururu hacettepe hafızalarında yer almıyor artık…
çok gerilerde kaldığımızı söylemiştik.

çok zaman ve çok para kaybedeceğimizi ve avrupada fırtına gibi estiğimiz günlerde zafer sarhoşu olan camiamıza rahmetli başkanımız ilhan cavcavın bizi aldığı yere bırakacağını belirtmiştik… cavcav sülalesiyle geçirdiğimiz 40 yılın sonunda kasamız tamtakır ve başkanın bizi aldığı bir alt ligdeyiz şimdi…

geçtik bunları… hemen hepsi, her şey geride kaldı…
şimdi yeniden yapılanma tek hedefimiz olmalıdır.
bizi bu mücadelen içine yeniden sokacak, değişime ve gelişime açık, eldeki olanakları en iyi şekilde değerlendirebilecek yol haritası olan ve bunu uygulama kararlılığına sahip, çağdaş, katılımcı, demokratik ve en önemlisi hesap verebilir, gerekirse birleşik bir alternatif yönetim önderliğinde yeniden yapılanmayla tekrar çağı yakalamak ve hatta mümkün olursa geçmek tek hedefimiz olmalıdır…
bir kere yaptık gene yaparız…

3 Beğeni

ben yine kulübümüzün tarihsel gelişmesi hakkında tekrar söz almak istiyorum :
kulüp yönetim kurulunun; iktidardaki hanedanın yaşanılan süreç içerisindeki düzenlemelerinin ve finansal ve zamansal dinamiklerinin çok ciddi sınırlamalarla karşılaştığı bir anda, kilit bir kırılma noktasında. küme düşüren hanedan iktidarının artık kulüp flamasını ileri taşımak şöyle dursun, çeşitli spekülasyonlara baş vurmadan, geçmişte olduğu gibi muhalefetin dezenformasyonla ekarte edildiği yöntemleri bulmadan, mevcudiyetini sürdürebilmesi mümkün görülmüyor.

son tahlilde kulübümüze nefes aldıracak, geçicide olsa moral motivasyonunu yükseltecek bir üst lige çıkaracak, bir alternatif yönetim düzenlemesinin ortada olmadığına inanmak için sağlam sebeplerimiz var…
kör değiliz, görüyoruz…

bu geçiş demokratik seçim yoluyla olcaksa eğer ki; başka ne olabilir.
camiaya düşen görev: her platformda ve her fırsatta –örn. küresel ısınmanın coğrafyamız üzerindeki etkileri tartışılıyor olsa bile- bizim çıkıp, “futbol biliminin gereklerini kavramış, kurumsal yapılanmayı ilke edinmiş, demokratik, katılımcı, şeffaf, hesap verebilir gerekirse birleşik bir alternatif yönetim” talep ettiğimizi ısrarla haykırmalıyız. ufukta böyle bir alternatif yönetişim platformu görülmüyor olması bunun dile getirlmemesi için bir sebep olamaz…

günümüz krizi -ki; artık bunun bir kriz olduğunun adını koyalım- bize bu geçişin neleri içerdiği yönünde bir fırsat sunuyor…
başka bir yönetim değil, -yanlış anlaşılmasın- başka bir yönetişim biçimi mümkün…

unutmayalım ki; krizler, paradokslar ve fırsatlara dair anlardır…
bütün krizlerde de ilki hemen ortaya çıkar ve inanılmaz bir hızla yayılır… işte tamda bu noktada ben diyorum ki; hayır ilki değil, öbürü…

kriz anlarında camiada bastırılmış içkin panik atak harekete geçer. bizi bu hale düşürenin, yönetenler veya yönetim sistemleri olduğu görülmez ve bu işte hiçde suçu günahı olmayan futbol emekçisi takımımızın kadrosunu oluşturan oyuncularımız suçlu bulunur. halbuki onlar, esas görevi kulübü çetin mücadelelere sokacak ve bu mücadelelerden başarıyla sıyrılacak ve bunu da açık açık taahhüt ederek yönetime talip olan teknik ve idari kulüp yönetim iktidarının aksine; hiçbiri zorla kapımıza gelmiş değillerdir ve hiçbirinin bana şu kadar para verin ben sizi şampiyon yapacağım, sizi uçuracağım gibi bir taahhüdü de yoktur… ama nasıl olduğu bilinmez, herhalde göz önünde ve suçlanması en kolay grup olduğundandır, istikbali ve mevcudiyeti teknik ve idari yönetimin iki dudağı arasındaki bu kesim günah keçisi ilan olunur. ve bütün başarısızlığımızın, hatalarımızın yükünü sırtladığımız kusur hamalları ilan edilirler…

bundan daha akıl dışı birşey olabilir mi ?.

tamam bunu anladık da herkesin kabul edebileceği çözüm ne?. dimi ama?.

o halde ne yapmalı:
şu anda içine düşürüldüğümüz anda bariz ortada olduğu üzre; kriz zamanlarında beceriksiz ve basiretsiz yönetilmenin akıldışılığı herkese apaçık görünür olur…

kasamızda hedeflerimize kadar ulaştıracak yeterince para, alt yapımızdan çıkıp yedek kulübesini kasan onca bebemiz ile taraftarın başarı beklentileri bir araya gelmelerine hiç bir imkan kalmamışçasına ortada öylece kalakalır…

camiamız bu travmayı atlatabilir mi?. cevap veriyoruz: evet…
kulübümüze bu günün koşulları irdelendiğinde önerilen, kurumsal, demokratik, güçler ayrılığını ilke edinmiş, gerekiyorsa birleşik bir alternatif kulüp yönetimi; sportif, ekonomik, kadro yapılanmasındaki başarıyı yakalayıp bizi diğerleriyle amansız bir mücadelenin içine sokabilir mi?. hadi bunu yaptı diyelim bu amansız mücadeleden kolaylıkla sıyrılacak topyekün bir yapılanma oluşturabilir mi?.

tekrar söylüyorum cevap güçlü bir evet olacaktır… evet ama bu neye malolacak?..
kabul edilebilir ve sürdürebilir bir ekonomik program ile güçlü dönemlerimizde yaptığımız gibi, gençlerbirlikli oyuncuların bonservislerini satarak kazandığımız ekonomik rahatlığı, U milli takımların kaynağı olan alt yapımızı yakalamak üzre yeniden ilerici yapılanma ve sabır gerekecek… burada en zor görevin biz taraftarlara düştüğünün, sabretmesi gerekenlerin biz olduğunun farkındasınız dimi?.

bu anlattıklarımızın büyük bir kısmı önceden tahmin edilemez… sonuçta ayeti iletmiyorum size…
küresel futbolun mekanları son derece değişken ve tıpkı futbol oyunundaki gibi sürekli hareket halindedir ki; kriz zamanlarında sonuçlara dair belirsizlikler yükselişe geçer… ya bizde olması gerektiği gibi: her türlü yerelleşmiş imkan ortaya çıkar, yeni doğmakta olan yönetim alternatifleri için yeni mekanları ele geçirip eski yönetimle ve onların bölgesel tartışılmaz hegemonyalarıyla mücadele fırsatları doğar, ya da ankaragücünde olduğu gibi radikal hareketler zaten istikrarsızlaşmış kulüp iktidarının yeniden üretilmesine karşı mücadele imkanı bulur. -durum ortada biz sayımız ve yapımız itibariyle ankaragüçlü taraftaralar gibi yapamayız-

o zaman, tıpkı valencia’ya diz çöktüren takım gibi; her zaman, her yerde, her koşulda, herkesle karşılaşacak ve yarışacak yapılanma hedeftir…
iktidardaki hanedan yönetiminin hayatını idame ettirebileceğini iddia etmek onların buna yazgılı oldukları anlamına gelmediği gibi, gelecekteki yapılarının da bi bakarsın verimli alınabileceği demek değildir. krizler, paradokslar ve fırsatlara dair anlardır.

Ortada canımı sıkan bir durum var. Evet son iki haftadır kazanıyoruz ama 4 haftalık mağlubiyet serisini peşi sıra takip eden dönemde yerli futbolcularımızın bir kısmının Erkan Sözeri’nin kalmasını istemesiyle, değişiklik olmadan devam eden sürecin 2 haftalık galibiyetimizde etkisi olduğu yanılgısı camiaya oturursa diye korkuyorum. Bu durumda gözümüzü boyayan bir nevi geçici ağrı kesici ilaçlarla hastalığı pasifize etme gibi bir durum ortaya çıkar ve mesela ikinci devrenin 10. Veya belki 11. haftasından sonra yine bir bunalım dönemine girebiliriz diye korkuyorum.
Ama o yerli futbolcular amaç olarak kendi kariyerlerini takımın başarısının önüne koymadan gerçekten takımın istikbalini düşünerek bu hareketi yapmışlarsa, aslında hocanın mağlubiyetler serisinde sorumluluğunun futbolcu grubuna göre daha az olduğunu düşünerek, hocanın kendilerinin formsuzluğu yüzünden görevinden ayrilacak olmasına vicdanlari elvermediği-sorumluluk hissettikleri için yapmışlarsa, mesela Ahmet ilhan Erkan hocanin kalmasını isteyenlerden biri olup da sırf buna etkisi olmasından mütevellit ilk 11 de oynamasi gerektiğini, ilk 11 de olmazsa huzursuzluk çıkarma hakkı olduğunu düşünmeden bu isteği dile getirmiş ise, mesela yerine formda olan matei nin oynamasi gerektiğini sindirebiliyorsa ve hatta hocasina matei nin oynaması gerektiğini söyleyebiliyorsa; işte o zaman da mükemmel bir işbirliği, aidiyet örneği olmuş demektir ve bu da mükemmel sonuçlar getirir.

Yani kısacası son dönemde yaşanan gelişmeler, sosyo-psikolojik nedenlerinin ne olduğuna bağlı olarak o kadar değişkenlik gösterebilecek, birbirinden apayrı iki uçta sonuç doğurma ihtimali olan gelişmelerki… Bekleyip göreceğiz. Umarım takım içinde birliğe beraberliğe dayalı hislerden kaynaklı bir sonuçtur, Erkan hocanin kalması.

1 Beğeni

hemde ne sıkıntı sevgili rassoneri…
geçenlerde nerede bilmiyorum, erkan hoca çok iyi niyetli, hala futbolculuk yıllarında kalmış, takım üzerinde hakimiyet kurmalı demiştim. olay tamamen budur…

arkadaşlar profesyonel bir ortamdayız…
bosman kanunu futbolcuyu padişah yapmıyor, sözleşmenin bir tarafı yapıyor sadece… diğer tarafıda biziz…
kültür seviyesi çok yüksek bir oyuncunun insan haklarına dayandırarak avrupada açtığı davayı getirirde bizim gibi cangolozlara uygularsan ahanda böyle olur…

profesyonel bir ortamda, takımı bu hale biz düşürdük ne demek?. nasıl düşürebilirsin ki?. itiraf sayılır bu ve sözleşmeden doğan zararlarımızı tazmin hakkını getirir…
sözleşmede yazanların tamamını gününde ve eksiksiz yaptığımızı hatırlıyorum. eksik olarak bıraktığımız ne?.
paralarını mı alamadılar?. çalışma ortamı, beslenme, barınma imkanları mı yetersiz?. öyle olmadığı için kasamızda para kalmadı…
peki takımı bu hale biz düşürdük nasıl oluyor…
işte kurumsal yapı bunun için gerekli: niye düşürdün? diye soracak…

avrupada futbolcu sözleşme imzalıyor, performansı iki katına çıkıyor…
bizde futbolcu sözleşme imzalıyor, ertesi gün sakat…