2021 - 2022 Sezonu Yönetim ve Camia Muhasebesi

Zaman zaman düşme korkusu yaşadığımız,
zaman zaman playoff potasına girme şansı yakaladığımız inişli çıkışlı bir sezon oldu.
Kulübedeki oyuncularımızın oyuna ve skora katkısı istenilen düzeyde olmadı.
Uzun süreli sakatlıklar yaşayan ilk 11 oyuncularımızın yokluğunu aratmayacak oyuncu grubu
olmayınca üst üste maç kayıpları yaşadık.
İlk yarıda topladığımız 26 puana mucize diyenlerdenim.
Dolayısıyla şu anda 48 puanımızın olmasını da önemli bir başarı olarak görüyorum.

3 Beğeni

Ozan Abi bu yazıyı başka bir başlık altında yazmıştı ama bir muhasebe işine girilmesi gerektiğini düşünerek yeni bir konu başlığı açtım. (kendisine de sormadım ama kızmaz umarım) Bu başlık altında bu sezonun muhasebesini yapabiliriz

3 Beğeni

Geçen sene, yani 16 Mayıs 2021 tarihinde tam anlamıyla karanlık bir dönemden geçiyorduk. Dört yıllık Murat Cavcav dönemi daha iki senesi dolmadan 10 milyon avroluk bir nakdi har vurup harman savurmuş sonraki iki senede de kulübü büyük bir borç batağının içine sokmuşlardı. Gençlerbirliği kulübüne ait gayrimenkuller masada kaybedilmişti. Kulüp bir grup kötü niyetli insanın etkili olduğu bir yapıya dönmüştü ve hemen hemen her yerinden kötü kokular geliyordu. Yani neredeyse bir asırlık bu camia, sadece maddi anlamda çökertilmemiş, manevi anlamda ve temsil ettiği değerleri korumak konusunda da büyük bir açmazın içine itilmişti. Bu hikaye Türkiye futbolunda ilk kez yaşanmıyordu ve bu hikayeyi yaşayan camiaların tek tek yok olduğu görülüyordu.

Camia ve taraftarlar dört yıl süren ve giderek artan muhalefetlerini, özellikle geçtiğimiz sezon başından itibaren örgütlü ve ortak akılla yükseltmişler, içinde Cavcav’ın olmadığı bir formül arayışındaydılar. Bu nedenler ulusal basında karşılık bulacak fikirlerle hareket edip, Cavcav’ı yıldırmak ve bu sayede etrafındaki kötülerden kulübü arındırmak en doğru hamle gibi görünüyordu. Bu çaba karşılığını vermiş olacak ki, 2020 yılının sonlarıyla beraber Cavcav’ın kulübü bırakmak istediğine dair dedikodular gelmeye başlamıştı. Geçen sene bu zamanlar ise bu durum netlik kazandı. İşte bugünlerde, Kulübün içinde bulunduğu durumu ve kaderini değiştirmek için Gençlerbirlikliler sorumluluk aldılar. Özellikle Mehmet Soylu ve Kubilay Güvenç zaten yıllardır mücadelenin içindeydiler ama artık daha çok ön plana çıkmaları gerekiyordu ve öyle de yaptılar.

Niyazi Akdaş’ın ikna edilmesi ve kulübe sahip çıkmasıyla beraber, Gençlerbirliği için yepyeni bir sayfa açıldı. Bugünden o günlere dönüp bakıldığında, Niyazi Akdaş ve ekibi bu sorumluluğu almasa, Gençlerbirliğini çok daha zor günlerin bekliyor olduğunu görmek çok zor olmayacaktır. Akdaş başkanlığında kurulan yönetim, zaman zaman acemilikleri de olan bir yönetimdi ancak bir senenin sonunda neleri başardıklarını toparlamak gerekirse:

  1. Bence her şeyden önemlisi, her kongre öncesi “kimin kaç oyu var?” tartışmalarını bitirecek kadar Gençlerbirlikli taraftar üye yapıldı. Yönetim “hangi taraftar yarın seçim olsa bize oy verir?” sorusunun cevabını düşünmeden, gerçekten taraftar olan herkesin üyeliğini kabul etti. Bu senenin en büyük hareketiydi ve bu hareketle 2006 yılında Cavcav’ın talimatı ile başlayan “naylon üye” sorununun tamamen çözülmesi yolundaki ilk büyük adım atıldı. Bu adımla beraber, Gençlerbirliğinin kaderini tayin etmek Gençlerbirliklilere bırakıldı.

  2. O zamanın kuruyla yaklaşık 17 Milyon avro olan borç, artmadı. Bu ekonomik tabloya ve peşinden gelen ekonomik krize rağmen, futbolcular ve personelin ücretleri gününde ödendi. Bazı borçlar yapılandırıldı ve kulübün özellikle devlete olan borçlardan dolayı ceza almasının önüne geçildi.

  3. Taraftar çekme politikaları, okul ziyaretleri bence çok olumluydu. Yeni üyelerin yemeği çok iyi oldu. Naylonculara güzel bir mesajdı. Kulüp belki de ilk defa yüzünü bu kadar camiaya ve taraftara döndü. Hemen her taraftarın, sorununu hemen anlatabildiği ve çözümü İçin çalışan yöneticiler bulabildiği bir Gençlerbirliği yönetimi vardı. Burada özellikle ön plana çıkan Mehmet Soylu da zaten tribünden gelmeydi.

  4. Sene başı ekonomik açmaza rağmen, bir ay gibi kısa bir sürede, ligde 48 puan toplayacak takım kadrosu kuruldu. Temmuz ayında transfere başlandı, bir ay içinde, düşük maaşlı ve bonservissiz oyuncularla kurulan takım, transfer yasağı nedeniyle (burada subjektif yorumum: zaman zaman teknik ekibin yetersiz kalmasına rağmen) devre arasında herhangi bir takviye olmamasına ve iki önemli oyuncunun kulüpten “moral bozucu” bir biçimde ayrılmasına rağmen, 48 puan toplamayı başardı. Kısa süreye rağmen yapılan transferler, Murat Cavcav döneminin transferlerinin çok üstündeydi. Hatta transferlerin kalitesi camiada bir playoff beklentisi bile yarattı. (Bugün yönetimi eleştirenlerin büyük kısmında, bu beklentinin neden olduğu hayal kırıklığı da yaşanıyor)

  5. 11 aylık dönem yönetim-taraftar ve kulüp çevresinde herkesin niyetinin daha iyi anlaşıldığı bir dönem oldu. Bu da bence muhasebenin pozitif tarafına yazar. 11 aylık dönemde bazı insanların tavırlarına ve kimlerle ortaklık yapabilecek kadar zavallı duruma düştüklerine şahit olduk. Her listede olanlar, kulübü içten dinamitlemeye çalışanlar, futbolculara hikaye uydurup adını bile anmadan “7 numara” olarak çağırarak aşağılamaya çalışanlar (ki 7 numaranın onlara kapak olan son dönem performansı bambaşka güzel bir hikayedir) bu 11 ayda kendilerini açık ettiler.

  6. Elbette yönetimin hataları oldu, bu hataların içinde kötü niyet olmadığı kesindi. İçinde kötü niyet barındırmayan hatalar iyi niyetli ama tecrübesiz yönetim kurulu üyelerinin tecrübe sahibi olmasını sağladı. Görevlerine devam ederlerse aynı hataları yapmayacaklarını umuyorum.

  7. Gençlerbirliği taraftara olduğu kadar kente de yüzünü döndü. Şehrin önemli kurumlarıyla tanışıldı, iki büyük üniversitesiyle, tesislerin kullanımlarına kadar varan işbirliği anlaşmaları yapıldı. Bugün yapılan ziyaretler ve kurumlara verilen “sizi önemsiyoruz” mesajı, hiç şüphe yok ki, yarın iletişimle çözülecek sorunların çözülmesini, atılacak adımların atılmasını kolaylaştıracak.

  8. Niyazi Başkanın camia içinde güçlendiği bir sene oldu. Yeni yönetimini çok daha rahat ve kendi gözlemlerine göre yapacak. Olağan kongrede yönetim 3 yıllık seçileceği için, huzur bozucu insanların kaybolacağı bir dönem yaşanacak ve camiada bir rahatlama olacak. İşte asıl gelmesi gereken devrimlerin bu aşamada gelmesi gerekiyor.

Peki bu devrimler nedir?

  1. Altyapı organizasyonu devrim niteliğinde bir dönüşüme ihtiyaç duyuyor. Bunun profesyonelce yapılması şart…

  2. Kurumsallık adımları daha net atılmalı. Kulübün iletişim politikaları geliştirilmeli, sosyal medyayı kullanma becerisi arttırılmalı.

Muhasebenin kötü tarafına yönetim içinde yaşanan ve kokusu dışarıya kadar gelen kutuplaşma yazılabilir. Ayrıca altyapı takımı Hacettepespor’un profesyonel liglere vedası da içimizi yakan ve gelecek kaygımızı arttıran bir gelişme oldu. Bazı yöneticilerin kendileri hakkında yapılan suçlamalara karşı, ekrana çıkıp açıklama yapmasını bekledik sezon boyunca, bu da gerçekleşemedi.

9 Beğeni

Derli toplu bir muhasebe yazısı daha yazacağım ama iki maç topiğine yazdığım iki yazıyı buraya da eklemek istedim:

2 Beğeni

Konu ile alakası yok ama sezon sonu yemeği yapmayı düşünüyor musunuz?

1 Beğeni

Tarihi bir sezonu geride bıraktık. Yıllar sonra bu sezonun puan tablosuna bakıldığında orta sıralarda bitirilmiş, sıradan bir sezon gibi gözükecek belki ama Cavcav tek adam yönetiminden sonra lige tutunmuş olmak, arkasında şehir desteği olan Kocaelispor ve Süper Lig’de şampiyon olmuş Bursaspor’un halini görünce gerçekten büyük iş. Öyle bıçak sırtında bir sezon oldu ki, birkaç küçük şanssızlıkla düşebilirdik ya da şansla play-off’a kalabilirdik. Böyle bir sezonun stresini yönetmek bile zordu ve yönetimin en büyük başarısı hiç panik yapmamış olması, seyirci homurdanmalarına kulak asmaması ve sonuna kadar teknik ekibinin ve futbolcuların arkasında durması oldu (İsmet Beltan’ın sivri bazı çıkışlarının haricinde).

Sezon içinde, özellikle beş maçlık yenilgi serisi sonrasında, hocanın değişmesi gerektiğini ben de düşündüm. Şimdi geriye dönüp baktığımda o yenilgi serisi sonrasında takımın 13 maçta 6 galibiyet, 4 beraberlik, 3 yenilgi almış olduğunu görüyorum. Teknik direktör değişikliği her zaman iyi sonuç verecek diye bir şey yok. Ligde sezon içinde sadece 5 takım bunu yapmamış: Ümraniyespor, Ankaragücü, Bandırmaspor, Gençlerbirliği, Altınordu.

Teknik direktör değiştirip ilerleme kaydetmiş olan takımlar:

İstanbulspor - 2. haftada değiştirmişler. Play-off’a kaldılar.
Manisaspor - 5 maçlık yenilgi serisi sonrası değiştirmişler. Orta sırada bitirdiler ligi.
Keçiörengücü - 9. haftada düşme hattındayken Taner Taşkın göreve geldi ve takımı ligde tutmayı başardı. En iyi sonuç veren TD değişikliklerinden biriydi.
Boluspor: 31. haftada, en geç TD değişikliklerinden biriydi. Osman Nuri Işıldar göreve geldikten sonra 5 maçta 4 galibiyetle takımı ligde tutmayı başardı.
Denizlispor: Sezon içinde 3 TD değişikliği yaptılar. 23. haftada gelen Mesut Bakkal çok önemli bir performans gösterdi ve kesin düşer denilen Denizlispor’u ligde tutmayı başardı.
Adanaspor: 8. haftada Sait Karafırtınalar geldikten sonra takım toparlandı ama ligin sonuna doğru yine kötü performans vermeye başladılar.

Özetle, 6 takım TD değişikliğiyle sportif olarak iyiye giderken, geriye kalan 8 takım ise kötüye gitmiş, hedeflerine ulaşamamış. İyiye gitmiş dediğimiz takımların önceki başarısız değişikliklerini de sayarsak TD değişikliği çoğunlukla işe yaramamış. (İncelemede ufak tefek hatalar olabilir ama genel sonuca etki edeceğini pek zannetmiyorum) En ufak olumsuzlukta teknik direktör değiştirelim diyen taraftarlarımızın dikkatine sunarım. Yönetimin henüz ilk senesinde teknik ekip konusunda bu kadar dirayetli olması takdire şayan.

Şu anda elimizde bir sezonun yaşanmışlığı, yapılan hatalardan çıkarılmış dersler ve üzerine takviye yapılabilecek bir takım temeli var. Geçen sezon gibi, her şeye sıfırdan ve son anda başlamayacağız. Kendine daha çok güvenecek ve yönetimin desteğini arkasında hissedecek bir TD var elimizde. Olur da Metin Hoca’yla devam etmeme kararı alınırsa, yeni gelecek teknik direktör bilecek ki en ufak bir başarısızlıkta koltuğundan olmayacak. Belki de bu yüzden genç oyuncuları kullanma konusunda daha cesur olacak.

Sezon değerlendirmesi çok uzun konu. Ben sadece TD değişikliği mevzusuna odaklanmak istedim. Sezonda emeği geçen herkesin eline sağlık.

Bu vesileyle bence bu sezonda en büyük emek sahiplerinde biri olan Mehmet Abi’ye bir şey yazmak istiyorum. @Mehmet_Soylu , sezon içerisinde amigo platformuna çıkma konusuyla ilgili bir eleştirim olmuştu. Zaman içinde twitter’daki o zehirli ortamı görünce, o eleştirimi yanlış mecrada dillendirdiğimi anladım. Bunun için senden içtenlikle özür dilerim.

5 Beğeni

deneyimleri olmadığından böyle bir sezon için yönetimi eleştirmek bi yere götürmeyecektir. yönetim için asıl zorluk şimdi başlıyor. mantık ve kulübün doğası ortada.

borçtan arınmak gerekli. hacettepe 5.lig’e düşmüş. bizim bir alt ligimizde olmalı. genç oyuncular deneyim kazanmalı. transfer yapılacaksa mümkünse potansiyel dışında yapılmamalı. eğer deneyimli ve kimyamıza uyabilecek olan yaşlı oyuncular varsa araştırılmalı. (geçen sene abdullah durak gibi)

  • takım kimyası
  • altyapı antrenörleri
  • hacettepe
  • potansiyelli oyuncuları oynatmak
  • dengeli ve düşük maaşlar
  • borç ödemesi
  • transfer politikasını değiştirmek
4 Beğeni

Doğru başlık açılınca daha önce yazdıklarımın buraya taşınması çok yerinde olmuş Serkan.

3 Beğeni

Yazılanların hepsi çok doğru net ifadeler. Sezon içinde göz önünde bulunan 3-5 yöneticinin iyi niyet ile yaptıkları küçük hatalar, yaptıkları büyük işlere bakınca görünmemesi gereken hatalar. Dolayısı ile ismi geçen yöneticiler sezon boyunca çok uğraştılar, çok çalıştılar.

Peki, taraftar olarak biz ne yaptık? Kongre öncesi bizim de kendimizi sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum.
Ben kendi şahsıma gerek kombine, gerek store ürünleri alarak, kadın ve çocuklara ücretsiz olduğu halde kulübe maddi kazancımız olsun diyerek ücretini verip bilet aldım. Maçlara eşimi dostumu gençleri çocukları getirmek için uğraştım. Okullarda ki faaliyetlere bir gün önce gidip bayrak flema astım, asılan bayrakları toplayıp en son ben çıktım. Ve diğerleri…
Sonra ne mi oldu? Birileri stadda müslüm gürses çaldı diye İsmet Bey ve ismimi kullanarak dalga geçti eğlence konusu haline geldi şarkı. Oysa stadda çalınan şarkı Türkiyenin her stadında defalarca çalınan " unutamadım " şarkısı idi.
Kulüp için çalışmak,kombine almak,ürün almak, taraftar kazandırmak, stadda sesimizi sahaya duyurmak taraftarlık görevimiz değil mi? Bunu yapanlara neden dalga konusu olunur ki? Bilemedim.
Gelecek sezon taraftar olarak daha da çok çalışmalıyız. Şampiyon takımın şampiyon taraftarı duygusunu stadın her tarafına yaymalıyız. İnancımız azmimiz tam olmalı. Hepimize ayrı ayrı büyük hem de çok büyük görev düşüyor. Çünki başka Gençlerbirliği yok​:heart::black_heart:

4 Beğeni

Lig devam ederken forumda zaman zaman ara mizanlar ve bilançolar çıkartarak çeşitli yönlerden değerlendirmeler yapmıştık. Ben daha çok mali durumun düzeltilmesi ve ligdeki durumumuz üzerinde durmuştum.

Bu sezonu mali açıdan başkan ve birkaç yöneticiden sağlanan sıcak paraya dayalı bir borç yönetimi ile geçirdik. Kulübümüzün gelirleri, giderlerini ve borçları karşılamaktan çok uzak. Yöneticilerden sağlanan sıcak paraya dayanan bir borç yönetimi kısa vadede işe yarasa da orta ve uzun vadede sürdürülebilirliği yok. Önümüzdeki dönemde borçları yapılandırmak, belli ölçüde azaltmak, transfer yasağını kaldırmak, sağlıklı bir gelir gider dengesi kurmak için çalışmak önceliğimiz olmalıdır diye düşünüyorum. Özellikle futbolcu bonservislerinden ciddi kazançlar sağlamamız, kadro yapılanmasını da ona göre oluşturmamız lazım. Aksi halde işimiz çok zor.

Sportif açıdan ilk 4 haftada ve sezon içinde yaşadığımız sıkıntılar ve iniş çıkışlar, küme düşme puanının çok yükselmesi öncelikli hedefimizin ligde kalmak olduğunu göstermişti. Camia olarak bu gerçeğe uygun bir şekilde daha saygılı ve sağduyulu davranmamız gerekirken, birlik ve beraberliği yeterli ölçüde sağlayamadığımızı ve özellikle sosyal medyada çok kötü bir sınav verdiğimizi düşünüyorum. Kulübümüzün resmi sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlara yapılan yorumlarda ve bazı taraftar kardeşlerimizin sosyal medya hesaplarında genellikle hoca, zaman zaman bazı futbolcular ve zaman zaman da başkan ve yönetim hakkında eleştiri adı altında linç ve nefret söylemine varacak kadar negatif enerji yayan ve bu negatif enerjiden beslenen hareketlere tanık olduk. Bu olumsuzluğu önemsiyorum, çünkü özellikle futbolcuların tamamı sosyal medyayı kullanıyor ve takip ediyor. Tribünde pek tanık olmadık ama sosyal medyada hakkında hakaretlere, alaylara, aşağılamalara ve nefret söylemlerine kadar varan paylaşımlar yapılan hoca bu paylaşımları gören futbolcular üzerinde nasıl disiplin sağlayacak? Bu olumsuz havanın yüzde 10 etkisi olduysa belki de ilk 6’ya girmemizi engelledi. Ama zaman zaman yazdığımız gibi ilk 6 dışındaki takımların neredeyse tamamının son maçlara kadar az veya çok düşme tehlikesi yaşadığı, sonuçta Balıkesirspor ve mücadelesini son maçlara kadar sürdüren Menemenspor’un yanı sıra Bursaspor ve Kocaelispor gibi iki köklü kulübün küme düştüğü, geçen sezon play-off finali oynayan Altınordu’nun geçtiğimiz hafta ligde kalmayı garantileyebildiği bir sezonda uyumsuzluk, sakatlıklar, cezalar ve transfer yasağı sorunları arasında ilk yarı 18 maçta 26, ikinci yarı 17 maçta 22, toplam olarak 35 maçta 48 puan toplayarak ligde kalmış olmamız bence çok değerli. Öyle bir sezon yaşadık ki, ilk maçta kendi sahamızda 4-2 yenildiğimiz ve şu anda 54 puanla altıncı durumda olan Eyüp’ü ilk maçta biz 4-2 yenmiş olsak, ligin bitimine bir hafta kala 51 puanla ve ikili averajla biz altıncı durumda olacak ve son maçta Ümraniye’yi yendiğimiz takdirde lig altıncısı olarak yükselme maçlarına katılma hakkı elde edecektik.

Bunun yanında şimdi çok övdüğümüz ve takımda kalmasını çok istediğimiz Lima’nın sezon başında nasıl bitik bir futbolcu olduğunu ve hocanın büyük çabalarıyla takıma kazandırılıp işler hale getirildiğini, kalecilerimiz -özellikle de Ramazan- belli bir istikrar kazanıncaya kadar birçok puan kaybettiğimizi, ilk 4 maçta yaşadığımız facialardan sonra üçüncü stoper Metehan ve ön liberodan devşirdiğimiz Gökhan Gül ile devam ettiğimizi, hatta Ömürcan’ın birçok maçta hayal kırıklığı yaratmasından dolayı Metehan’ın bazı maçlarda sağbek oynadığını, solbekte Kerem Can ile başladığımız sezonu Muhammet Bayır ile bitirdiğimizi, bütün bunların bize yüklediği puan maliyetinin çok da düşük olmadığını, ağır sakatlıklar ve cezalar nedeniyle orta sahada ciddi bir istikrar sağlayamadığımızı, birçok maçta zorunluluklardan dolayı yedek solbek Musa’yı orta sahada oynattığımızı unutmamalıyız diye düşünüyorum. Ayrıca biraz önce belirttiğim gibi sezona çok kötü başlayan, talibi olmadığı için gidemeyen ve yüksek maliyeti nedeniyle kulübe mali yük oluşturuyor gibi görünen Lima’nın sonradan oldukça iyi bir sezon geçirmesinde ve yararlı olmasında hocanın çok büyük payı var bence. Barış Alıcı da kötü başladığı sezonda sonradan çok iyi bir gelişim gösterdi ve çok büyük katkı sağladı. Bunda hocanın emeği ve etkisi yok diyebilir miyiz? Bunun yanı sıra Aksel’in kulübümüze transferi tamamen hocanın eseridir. Altyapıdan yetişen Übeyd, Metehan, Musa gibi oyuncuların yanında Gökhan Gül, Aksel, Dimitro, ikinci yarıda Muhammet Bayır’dan en iyi şekilde yararlanan hocamız adeta sinekten yağ çıkartmıştır. Diğer yabancı oyuncularımız Tshibola, LuaLua, Santi, Belyaev daha az ceza ve sakatlık yaşayıp daha istikrarlı bir görüntü verebilselerdi şu an belki de yükselme maçlarındaki rakibimizi konuşuyor olurduk.

Not: Telefon klavyesinde yazdım, hataları sonra düzeltirim.

8 Beğeni

Akçakoca’dan Ankara’ya gelişlerimi fikstürü gözeterek ayarlamaya çalışmama rağmen, sadece üç maça gidebildim bu sezon. Bolu 1-0, Menemen 6-0, Adana 0-3. Denizli maçı hariç bütün maçları televizyondan izledim.

Sezon başında ne umuyordum? Bir kat daha aşağı yuvarlanmamayı diliyordum. Çünkü olabilirdi. Nice emsali var. Play-off’u zorlayabileceğimize inandığım haftalar oldu, sahada o potansiyeli gördüğüm zamanlar oldu, fakat düşmemeye şükrettiğim anlar da oldu. Toplamda, netice “normaldir.”

Kulüp yönetimi, aşağı yukarı on beş yıla uzanan kimlik ve karakter erozyonunun ağır sonuçlarını onarmak için bir tohum ve fide ekme gayreti içindeydi. Olabildiği kadar. Bunun hayati önemde olduğunu düşünüyorum. Mehmet Soylu’nun güler yüzlü gayreti, başlı başına fark yaratıcıydı. Bir ansiklopedik sözlükte “iyi niyet” maddesi olsa, görsel unsur olarak Mehmet’in fotoğrafını koyardım. (Basın sözcümüzün gaybubeti de, yılın yönetim olaylarından biri olarak kayda geçmeli!)

Teknik direktör. Futbol görgüsüne güvendiğim arkadaşlarımızın sosyal medya yorumlarında ve sohbetlerde yaptığı eleştirileri yersiz bulmuyorum. Evet, Diyadin bana da dogmatik, şabloncu bir teknik direktör gibi görünüyor. Fakat beni mazur görün, bu kritik sezonu eski futbolcu, eski kaptan, kulüple özdeşleşmiş bir şahsiyetin teknik direktörlüğüyle geçirmek benim gönlüme iyi geldi. Teknik direktörü en korkulu zamanlarda bile değiştirmemek, gönlümü hoş etti.

Biraz şahsiyata girersek…

İlker ve Rahmetullah’un, biraz Arda’nın da, yaptıklarına (saha dışında) ve yapmadıklarına (saha içinde) çok çok üzüldüm ve kızdım. Bu kadar diyeyim.

“Altyapı çocuklarıyla yürür gideriz” efsanesinin eski tabirle laf ü güzaf, yani boş lakırdı olduğunu gördük. Sadece altyapıya dayansaydık, belli ki düşecektik.

Buna mukabil, yüz ağartan altyapı mahsulleri yok muydu? Hem de nasıl vardı! Metehan, kadro içinden sezonun kahramanı olmaya adaydır. Übeyd, ligin orta bölümü boyunca, işini gayet iyi yaptı. Serdarcan, “iyi hali” ile, birinci sınıf olduğunu gösterdi ama biliyorsunuz, doksan veya yirmi dakikalığına gördüğünüz iyi haline takıldığınız niye oyuncu vardır ki, bir daha asla o suretleriyle görünmezler. Dilerim öyle olmaz.

Kızanlar olur biliyorum ama Ramazan’ın dönüp gelmesine çok sevinmiştim. Romantik sebeplerle. Dönüp gelen oyuncu beni çok mutlu eder. Hâlâ “Keşke Ergün Penbe son sezonunu bizde geçirseydi!” kafasındayım… Ramazan ilk maçlarda gerçekten maneviyat bozucuydu. Kaptanlık, abilik ağırlığı da koyamadı. Fakat uzun Übeyd döneminden sonra (İslamiyet tarihine bahseder gibi oldu böyle söyleyince!) kaleye dönüşünde, kabul edelim, işini iyi yaptı.

Sandro Lima, 11 gol. Sezon başında söyleseler, asla inanmazdım. Asıl, her topun peşinden “son top” gibi seğirtmesine, şapka çıkardım.

Belyaev, galiba yavaş yavaş oluyordu, hevesimiz kursağımızda kaldı.

Eleke, bir noktadan sonra sadece gülünç oldu. Bir noktadan sonra (ki o noktanın gelmesi de pek uzun sürmüyor) gülünç olan yabancı sözde forvet transferi geleneğimiz, ne yazık ki on beş yıldan sonra hâlâ değişmedi.

Bazı maçlar…

Bandırmaspor deplasman maçında, en büyük tatmin, sevinç ve gururu duydum. Kocaeli deplasmanı da ona yakın. Samsunspor maçlarında hem son anlarda yıkıldım ama hem de büyük seyirlik zevk aldım. Ankaragücü maçlarınaki aczimizden mahçubiyet duydum. Eyüp ve Bolu deplasmanlarını, derin bir manasızlık tecrübesi olarak hatırlıyorum. 0-4’lük Tuzlaspor maçı, üzülemeyecek, kızamayacak kadar felç etti beni.

10 Beğeni

Kapılar açıldı, çatışmalar başladı! :blush:

Elinize sağlık arkadaşlar. Uzun süre sonra güzel bir yazı ile hoş geldin Tanılcığım.

Sayın başkan ve yönetim bu sezonun muhasebesini yapacak, yapılan doğruları ve yanlışları, yaşanan sıkıntıları ve güzellikleri değerlendirecektir elbette. Bizim de kendi aramızdaki değerlendirmeyi yapmamız kulübümüzün olmasını istediğimiz durumunu değil, gerçek durumunu görüp anlamak bakımından çok önemli diye düşünüyorum. Olmasını istediğimiz duruma gelebilmesi şu andaki gerçek durumunu görmemize bağlı.

Sorunlarımızın en büyüğü ve önemlisi mali durum, azaltılamayan borçlar, kaldırılamayan transfer yasakları. Bir kulüp düşünün ki, Haziran 2021’de eski yönetim tarafından bir devir teslim bile yapılmadan göreve gelen yönetim, futbolcu ve teknik adamlara ödenmemiş borçlardan dolayı transfer yasağını kucağında buluyor. Normal şartlarda, kendisinden sonra dört teknik adam gelen Hamza Hamzaoğlu ile birçok futbolcunun ödenmemiş alacaklarını yapılandırmak ve ödemek yeni yönetimin görevi mi olmalıydı? Neyse, mali sorunları çözmeye, borçları azaltmaya, transfer yasağını kaldırmaya çalışmak birinci önceliğimiz bence. Bunun yolu da şimdilik çoğu taraftar arkadaşımızı irkilten, kızdıran, sinirlendiren "şirketleşme"den sağlanacak sıcak para olarak görünüyor. Zengin ve nakit paralı olduğumuz zamanlarda sıcak bakmadığımız şirketleşme, yoksul düştüğümüz ve ağır borçlardan bunaldığımız bu dönemde en önemli çıkış noktası haline gelmiş durumda. Aksi halde hiçbir başkan ve yönetim bu işi kendi varlıklarından sıcak para sağlayarak uzun zaman sürdüremez. Benim dileğim, bu konunun transfer çalışmaları başlamadan bir an önce kulübümüzün yararına olacak şekilde çözülmesi ve kısmen de olsa zamana yayılmış bir mali rahatlığın sağlanması.

Kadromuza baktığımızda, sözleşmesi bittiği için ayrılacak birçok futbolcumuz var. Gördüğüm kadarıyla Ramazan, Übeyd, Metehan, Gökhan Gül, Mert Kula, Dimitro, Santi, LuaLua, Aksel, Barış, Tshibola, Abdullah ve Musa, çoğu Haziran 2023’e kadar sözleşmesi devam eden futbolcularımız. Bunun dışında şartlarda anlaşılabilirse Lima ve solbekte Muhammet Bayır ile de yeniden sözleşme imzalanabilir. Bu iki futbolcuyu da hesaba kattığımızda elimizde iyi sayılabilecek çekirdek bir kadro var ama uzun bir lig maratonu için pek yeterli değil. Bu sezon altyapıdan ve kiralık olarak gönderdiklerimizden ilk 11 oyuncusu çıkmadı maalesef. Eksikleri tamamlamak için transfer gerekiyor ama transfer yasağı var. Arda Güler ve Berat’ın transfer olmaları bizim için de ilaç gibi olacak ama şimdilik ciddi bir gelişme yok. Borçları yapılandırıp, mali durumu kısmen de olsa rahatlatıp transfer yasağını kaldıramazsak, bir mucize olmazsa önümüzdeki sezon sonunda sözleşmeleri bitip gidecek olan birçok futbolcunun da yerlerini dolduramayacağımız için sıkıntı daha da büyüyecek. “Başkan olacak, yönetime girecek adam elini cebine atacak arkadaş!” diyemeyiz, kimseden bütün mal varlığıyla bu ağır yükün altına girmesini isteyemeyiz. Her şey bir yere kadar.

Buraya kadar karanlık bir tablo çizdim ama sayın başkanın genel kurula kadar birçok sıkıntıyı gidereceğine, kulübü mali açıdan rahatlatacağına, transfer yasağını kaldırıp güçlü bir takım oluşturacağına inandığım için iyimserim.

5 Beğeni

Sezon başında yeni yönetimin seçilmesinin ardından, hayırlı olsun diye Mehmet Abi’nin yanına uğramıştım. O sırada kulüpte olan başkan ve birkaç yönetici ile de biraz sohbet etme şansım olmuştu. Daha yeni yeni devralınan enkazın bilançosu ortaya çıkıyordu, Metin Hoca ile çok yeni anlaşılmıştı. Baki Mercimek ile ya yine çok yakın bir zamanda anlaşılmıştı ya da hemen arifesiydi. O günün akşamı gözlemlerimi Twitter’da paylaşmıştım. “Disiplin kurulu yedek üyesi olmanın verdiği yetkiye dayanarak…” diye giriş yaptığım tweet zincirinde, önceki dönemin, art niyetli yöneticilerin, menajerlerin oluşturduğu paranoyanın, hoca ve sportif direktör tercihlerinde başat rol oynadığına dair tespitimi paylaşmıştım. Teknik-taktik potansiyelin ötesinde, öncelikle bu senenin kendine haslığında, yönetimle birlikte aynı sayfada olabilecek, aynı perspektiften sorunlara yaklaşabilecek insanların tercih edildiğini söylemiştim. Bu tweetlerim ve özellikle “Disiplin kurulu yedek üyesi olmanın verdiği yetkiye dayanarak…” ironim, sonraları, “bakın işte Alkaralar kulübü yönetiyor” dedikodusunun bir parçasına dönüşmüştü, ama olsun. Bu sene, Gençlerbirliği camiasına 100 yıllık tarihi bağlamında çok şey öğrettiği gibi, bana da bu camiayla ilgili hayal kırıklıkları, trollükler ve bunlarla başa çıkma yöntemlerini öğretti. Bu yöntemlerin başında da önce geçici bir Twitter detoksu, sonra da kalıcı bir kaçış geldi.

Bir önceki senenin bizde bıraktığı, “öz evlatlarımızla mücadele ederiz ve en azından kümede kalırız” modunun çok da geçerli olmadığını sene başındaki genişletilmiş kampta yönetim ve teknik ekip gördü. Biz de, sezon boyunca U19 takımı ve Hacettepe’nin aldığı sonuçlarla görmüş olduk. Geçen sene kadroda dakika alan oyuncuların çoğunun ayrıldığını düşündüğümüzde, az transferle ve kendi yağımızla kavrulmanın çok da mümkün olmadığını gördük. Kongre ve sezon başlangıcı arasındaki dar takvimde, dolayısıyla, boş kadroyu belirli bir seviyeye getirebilmek için beklediğimizden fazla oyuncu transferi yapıldı. Bu transferin yapılabilmesine hem şaşırdık hem de heyecanlandık. Taraftarın beklentilerini geniş bir spektrum içerisinde farklılaştıran da bu transferler oldu belki de.

Birkaç oyuncu hariç, transferlerin hemen hepsinden farklı seviyelerde verim almayı bildik. İstikrarlı verim alabildiğimiz transferlerimiz olduğu gibi, sezon içerisinde farklı dönemlerde inişli çıkışlı verim veren transferlerimiz de oldu. Altyapımızdan çıkan genç arkadaşlarımızı, hep olduğu gibi ayrı bir hevesle ve hatalarına karşı daha geniş bir hoşgörüyle izledik. Saha dışı tavır ve kararlarıyla bizleri hayal kırıklığına uğrattıkları da oldu tabii.

Sezon seri yenilgiler, seri yenilmezliklerle geçti. Kalbimiz bazen playoffa yaklaşma hayalleriyle, bazen de küme düşme ihtimallerinin yarattığı kabuslarla hızlı çarptı. Bu gelgitli oyun tarzı, performans ve taraftar halet-i ruhiyesinin, bu sezonun tanımlayıcı özelliği olduğunu düşünüyorum. Ama tüm bu gelgitlere rağmen, maceraya ve İlker’in (@Ilker_Karabulut) deyimiyle “Cavcavizm” kapılmadan, teknik kadroda ısrar eden yönetimin bu açıdan önemli ve doğru bir karar verdiğini de düşünüyorum. İlk paragrafta bahsettiğim sebeplerle sezon başında yapılmış bir Metin Diyadin tercihimiz olmuşken, tüm teknik-taktik eleştirilerimize rağmen, sezon içinde yapılacak bir hoca değişikliği ve belki de değişiklikleri, bu sezon kendimizi sıkça içinde bulduğumuz kriz ortamlarını bizler için içinden çıkılamaz bir noktaya getirebilirdi.

(i) Süper Lig’e çıkamayan ve alt lige düşmeyen 12 takımın bu ligden sağladığı maddi fayda anlamında hiçbir fark yokken, (ii) neredeyse sıfırdan bir kadro kurulmuşken, (iii) küme düşme barajı bu kadar yükselmiş ve bu mücadele büyük bütçeli ve şehir destekli takımları alt lige götürmüşken ve (iv) sezona başlarken çoğumuzda olan orta sıra beklentisi gerçekleşmişken ben sportif olarak bu sezonu başarılı olarak niteliyorum. Elbette teknik-taktik olarak kızdığımız ve bu kadar da olmaz dediğimiz anlar oldu. Hocanın saha içi yönetimi, oyuncuların performansını artırma gibi konularda çoğu zaman muhafazakâr ve belki de yetersiz kaldığını gördük. Ama Metin Diyadin’in bu sene üstlendiği rolün, teknik direktörlükten öte bir rol olduğunu hatırlamamız ve genel notunu bağlam içerisinde vermemiz gerekiyor.

Serkan’ın (@Serkan_Gungordu) yukarıda bahsettiği maddelerin hepsine katılıyorum. Necdet Abi’nin (@Polatlili) bahsettiği ekonomik sorunların da, kongrede gerçekleşecek tüm senaryolar sonrasında, hala bu kulübün sırtında bir kambur olmaya devam edeceğini de söylemek istiyorum. Şirketleşmeye, yönetime paralı üyelerin alınmasına veya kurum/şirketlerden önemli sponsorluk destekleri alınmasına bir sihirli değnek muamelesi yapmamız hatalı olacaktır. Bu borç yükü önemli bir süre daha bizim hayatımızın bir parçası olmaya devam edecek.

Benim vurgulamak istediğim nokta, bu sene bütünleşik bir iletişim stratejimizin olmaması olacak. İyi niyetli ve gönülden bir çalışkanlıkla, Gençlerbirliği’nin görünürlüğü, cazibesi ve saygınlığını artırmak için çalışmalar yapıldı. Ama şimdi zaman, bu birbirinden kopuk çalışmaları, bütünleşik bir stratejinin parçası olarak kurumsal olarak yapma zamanı. Gençlerbirliği, çok değerli ve albenisi olan bir marka. Bunu daha profesyonel, tutarlı ve kurumsal yöntemlerle Ankara’ya ve Türkiye’ye yeniden sunmamız gerekiyor.

Özetle, bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, dönemin popüler tabiriyle, “ben bu sezondan razıyım”. Emeği geçen herkese, başta Niyazi Bey ve Mehmet abi (@Mehmet_Soylu) olmak üzere, ne kadar teşekkür etsem az. Ve gelecek seneden,

  • kongreyi olgunlukla atlatan ve kirli isimlerin Gençlerbirliği ismini kirletmesine izin vermeyen,
  • sportif olarak sakin sakin playoff’u hedefleyen,
  • ekonomik olarak en azından sezon başı birkaç takviye yapacak kadar tahtayı açabilmiş ve borç yükünü kademeli olarak azaltacak adımları atabilmiş,
  • kentle ve toplumla ilişkiler açısından, bu seneki aynı arzuyla ama daha profesyonel ve kurumsal yöntemler izleyen,
  • kadın futbolunda attığı tohumları fidanlara dönüştürmek için kaynak ve motivasyon ayıran,
  • pilot takım projesini en temelinden gözden geçiren ve belki de bu projeden vazgeçip Ankara ve çevre illerdeki takımlarla (oyuncuların performanslarını birebir ve sistemli takip etmek kaydıyla) kiralık sözleşme alternatiflerine bakan,
  • 10 Haziran 2021 seçimleri sonrası camianın hapsedilmeye çalışıldığı zehir, dedikodu ve trollük bulutuna katkıda bulunanların kendilerine geldiği,
  • Ve tüm bunlarla bağlantılı olarak, her hafta giderek daha da kalabalıklaşan ve canlanan tribünlerde maç izlediğimiz bir Gençlerbirliği istiyorum.
6 Beğeni

Uzunca bir zamandır artık saha düz, top da yuvarlak olmadığından, bu nedenle ülkede (ve hatta dünyanın birçok yerinde sanırım) profesyonel futbolun tadı kaçtığından, bizler gibi sokakta futbol oynayarak büyümüş insanlar için futbolun büyüsü azalmış durumda. Peki, buna rağmen futbol, taraftarı olduğumuz takım ve onun taraftarı ile neden hala çok ilgiliyiz? Çünkü çocukluk, gençlik aşklarımızı unutmuyoruz, unutmaya içimiz elvermiyor. Futbolun tadı çoktan kaçmış olsa bile, ah o renkler, o arma, o taraftar, o unutamadığımız futbolcular ve hafızalardan silinmeyen ‘anlar’ içimizde hep duruyor. Benim taraftarlığım biraz böyle. Teknik, taktik anlamam, anlamak için pek de çaba göstermem. Ama bunun dışında futbola ait ne varsa severim.

Gençlerbirliğimiz 2021-2022 sezonuna bir kez daha 1. Lig takımı olarak başlarken benim şampiyonluk veya play off umudum veya beklentim yoktu. Zaten ülkenin bu koşullarında, sahanın düz topun yuvarlak olmadığı zamanlarda şampiyonluk ayıp bir şey bence. Bu koşullarda şampiyon olan bir takım zaten benim taraftarı olacağım bir takım olamaz diye düşünürüm. Bu nedenle de ‘iddiasız’ olmak aslında bende bir rahatlık da oluşturuyor, içimi ferahlatıyor.

Ama yine de, her zaman, örneğin takım bir gol kaçırdığında dövünmeye, gol attığında hele kritik bir zamanda, tam gerekli olduğu anda gol geldiğinde o muhteşem sevinci yaşamaya aralıksız devam ediyorum. Bu sezon da, bu tür heyecanlar yaşattığı için öncelikle tüm ekibe içten saygı ve teşekkürümü iletiyorum. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun, insanın taraftarı olduğu, tutkuyla bağlandığı, onu heyecanlandıran ve hatta üzülmesine de neden olabilen şeyler de olmalı. Çok şükür Gençlerbirliği var ve iyi ki var.

Sezon başladığında pandemi henüz tam bitmemişti. Hem uzun süren pandemi dönemi, hem de 5 yıldır gönüllü bir faaliyet olarak sürdürdüğüm Kent Konseyi Başkanlığı nedeniyle, 25 yıl önce büyük heyecanla kurduğum küçük şirketimi oldukça ihmal etmiş olduğumu farketmiştim. Pandemi biter gibi olunca, Kent Konseyi Başkanlığını da ‘bu kadar yeter’ deyip bırakınca yeniden şirketimin işlerine yoğunlaştım. Bu nedenle birçok maç için Eryaman’a gidemedim. Bunun için takıma ve taraftara özür borçluyum. Sezon boyunca Eryaman’a, hatta deplasmanlara giden taraftara, daha çok insanın, sağlık görevlilerinin, kadınların, çocukların maçlara gelmesi için özel çaba gösteren, yaratıcı çözümler bulan yöneticilere ve tabi futbolun tüm emekçilerine teşekkür ediyorum.

Bu sezon Ankara’da sanırım on kadar maça gidebildim, maçların birçoğunu ise televizyondan izledim. Birçok arkadaşın yazdığı gibi inişli çıkışlı bir sezondu. Gerçi bizim birçok sezonumuz böyle ve ben kendi adıma bu duruma çoktan alışmış durumdayım. Sezon içinde güzel zamanlar da oldu, endişe duyduğum anlar da. Deplasman galibiyetlerine hep ziyadesi ile sevinirken (Balıkesir, Bandırma, Kocaeli hatırladığım bazıları), özellikle Ankaragücü’ne iki maçta da yenilmiş olmak, yegane derbimiz olduğu için beni üzdü. İlk yarıdaki Keçiören maçının henüz 30. saniyesinde kazandığımız penaltıyı atamayan ve belki de maçı kaybetmemize neden olan Sandro’ya o gün kızmış olsam da, daha sonra Sandro benim için sezonun en iyisi oldu. Gideceği söyleniyor ve üzülüyorum.

Bence sezonun diğer iyileri ise, Metehan, Dimitro, Barış (çoğu zaman), Aksel (zaman zaman) ve Muhammed (özellikle son zaman) idi. Bunlar dışında eminim tüm futbolcular ellerinden geleni yaptılar, çabaladılar ve sonuç hiç de kötü olmadı. Altyapıdan gelene de, transferle gelene de teşekkürler. Bir taraftar olarak hep şunu düşünürüm: Altyapıdan veya dışardan bir futbolcu taraftarı olduğum takımın kadrosuna girmişse ve elinden geleni de yapıyorsa bizim çocuğumuzdur. Yetenekleri sınırlı olabilir, oyun içinde hatalar yapabilir, hatta ufak tefek yaramazlıkları da olabilir. Ama takımda olduğu, çekip gitmediği sürece (ki sezon içinde çekip gidenler de oldu) oynasa da oynamasa da takımın bir parçasıdır. Bu bağlamda Arda’ya, İlker’e, Rahmi’ye kendilerinden bekleneni ver(e)medikleri için kızamıyorum. Takımda oldukları sürece bizim çocuklar hepsi. Beş parmağın beşi bir olmuyor, olmayacak da ne yapalım. Takımın geleceği ile ilgili bir umudum da kalecilerimizde, onların da iyi olduklarını, iyi de çalıştıklarını düşünüyorum.

(Bir keresinde, çok yıllar oldu, 19 Mayıs’ta takımın çok kötü oynadığı, neredeyse durduğu bir maçtı. Rakibi hatırlamıyorum ama bizi eziyordu. Takım bir türlü başını kaldıramıyor, gol yiyor ama gol pozisyonuna bile giremiyordu. Doğal olarak taraftar homurdanmaya başladı. Maraton tribününde idim, kalemiz Gençlik Parkı tarafında, kaptanımız sağ bek Erkan Özbey idi. Sağ bek olduğu için sürekli maraton tribünü önünde oynamak durumundaydı ve tribünden gelen ıslıkların, protestoların, hatta kötü sözlerin muhatabı oluyordu. Hiç unutmadığım bir andı, tribünden birileri Erkan’a doğrudan adı ile bağırdı çağırdı. Erkan bir an, yalnızca bir an tribünlere baktı ve ben onun gözlerindeki endişeyi, mutsuzluğu, hatta korkuyu gördüm. O anı unutmuyorum ve aslında futbolculuğun kimi zaman ne kadar zor bir iş olduğunu, onların kendilerini arenaya sürülmüş gladyatörler gibi hissedebileceklerini anladım. İşte bu yüzden, tribünden doğrudan kendi takımının futbolcusuna hakaret edeni, açıkça eleştireni ben de eleştiriyorum.)

Bu parantezi, bu sezonun son maçlarından 2-1 kazandığımız Erzurum maçındaki bir olumsuz anım nedeniyle açtım. Bu kez sağ bekimiz, maratonun önünden sürekli geçmek zorunda olan Ömürcan idi. Maçın ikinci yarısında nasıldı hatırlamıyorum ama Ömürcan ilk yarıda iyi değildi gerçekten. Bir de, Bandırma maçı sonrasında (gidemediğim maçlardan), prim meselesine bağlanan protesto işinin içinde olduğu yazılıp çizildiği için zaten tepki almakta idi. Kanımca ne olursa olsun, bir futbolcu üstelik de çok kritik bir maçta sahaya çıkmış ise, maç süresince, desteklenmese bile en azından protesto edilmemeli. Bu nedenle, hemen arkamdaki bazı arkadaşların Ömürcan’a durmadan bağırmaları, hakaret niteliğinde sözcükler kullanmaları ve bunların en azından bir kısmını futbolcunun işitmiş olması olasılığı beni çok üzdü. Yıllar öncesinde kalmış ama aklımdan hiç çıkmayan Erkan’ın o yılmış bezmiş bakışları yeniden gözümün önüne geldi. Üzüldüm, devre arasına kadar zor dayandım ve devre olunca kendimi tribünün ıssız bir yerine attım. Sezonun benim açımdan en önemli olumsuzluğu bu idi ve Tuzla deplasmanındaki tuhaf yenilgiden bile daha kötü oldu benim için. Tek tesellim takımın daha maçın başında yenik duruma düşmesine karşın ayakta kalıp, Sandro’nun iki çok akıllı asisti ile maçı 2-1 kazanmış olmasıydı.

Bu durumda, kalan zamanımızda, topun tekrar yuvarlak sahanın da düz olacağı günleri umutla bekleyerek, taraftarı olduğumuz takımı sevmeye devam edeceğiz. Sevgi ve saygılar hepinize.

8 Beğeni

Atila bey hoş geldiniz. Elinize sağlık, güzel bir yazıyla ne güzel geldiniz. Vaktiyle “Anılarımın taraftarıyım,” diye bir cümle söylemiştim. Yazdıklarınız beni bu söze götürdü. Zaten Gençlerbirliği olmasa futbol adı verilen bu ucubeyi izlemeye tahammül edebilir miyiz?

7 Beğeni

(Üstte yazınlanları okudum, çok teknik ve analizsel o kadar yazmam için ciddi araştırma yapmam lazım yüzeyel, taraftar gözüyle yazacam.
Şimdi geçen sezon düşmüştük ve yeni yönetim kulübü alt ligde ve borçlu vaziyette teslim aldı.
1 Öncelikle transferler ve alt yapı takviyesi iyidi. Yabanclardan genel olarak verim aldık. Eleke daha iyi olabilirmiydi tartışılır, bu görüşümde Eleke’yi ayrı düşünüyorum. Rahmetullah ve İlker’le kriz yaşayadık, kadro dışı kaldılar. Rahmetullah idare eder ama İlker için pekte olumlu düşünmüyorum
2 Taraftar toplantılarına Erdem’le katıldık. Başkanı öncelikle demeç ve açıklamalarında tutarlı buldum, bunu belirteyim. Bize ne dediyse basına ve çevresinede aynısını demiş. 14 Marttada daha önce duyduğum şok şeyi söyledi. Tek ben değil herkes duydu.
3 Borç konusu kambur, istediğimiz destekleri alamadık. Ama sponsor sayımız arttı. Göğüs sponsoruda bulundu.
4 Takım ara türbülansa girdi. Son düzlükte bir türbülans bizi yakabilirdi. Sadece Samsun’a iki maçta son dakikalarda 4 puan vermeseydik şimdi 7. sıradaydık net.
5 Metin Diyadin yani teknik olarak yeterli değil herkes biliyor. Değişikliklerde geç kalıyor mesela. Bazen kadro seçimi ve yerleşimid e hatalı oluyor Ama kulüpte çok şeyi sahiplenmiş. Ne desem bilemedim.
6 Taraftar olarak üyeliklerin açılmasından mutlu olduk, bende üye oldum. 14 Marttaki gecede güzeldi.
7 Storede ufakta olsa bir canlanma oldu. Bundanda memnunum
8 Okul ziyaretleri, öğrencilere, kadınlara, öğretmen ve sağlık çalışanlarına ücretsiz bilet uygulamasını çok olumlu buldum. Alt yapı oyuncuları ve ailerini de maçlarda gördüm.
9 Erdem’in bahsettiği beşeri sermayemizi güzel kullanmaya başladık.

Borç en azından sabit kaldı. Başkan ilk toplantıda 6-10 arası bir sıra demişti.İlk yarıyı 9. bitirdik Şuan 11. sıradayız. Ümraniye sonrası ne olur bilmiyorum.
Kulüpte ve statta benim hissimmi bilmiyorum güvenliğin dahi taraftara bakışı olumlu yönde değişti. Çalan Ankara oyun havalarını da çok beğeniyorum( napıyım ya yazmadan edemedim, beğeniyom)

Kongre sonrası yönetimin yeni sezonda alt yapı noktasında ve taraftar çekme noktasında güzel adımlar atacağını düşünüyorum.

Eleştirilerim: yönetimdeki bir yönetici sürekli soru işareti bu olumsuz bir durum.
Ankaragücü maçındaki loca muhabbeti de bir daha umarım yaşanmaz.
Futbolcuların taraftara gelmemesi olayı da bir daha olmasa

Aklıma bir çırpıda gelenler bunlar.

6 Beğeni

Ahmetçiğim eline sağlık. Uzun zamandır yoktun, hoş geldin. :blush:

Benzetme yaparak yaklaşık bir yıl önceki durumu hikaye edecek olursak;
Cenaze evi idi kulüp. Evin yalnız ve sıkıntılı ev sahibi göçüp gitmişti. Ardında alacaklılar ve problemler bırakmıştı cenazeyi kaldırmak için eve gelen birkaç kadim dosta.Neyse ki bu birkaç kadim dost, çoğu meraktan yas yerine gelen kuru kalabalık ve gürültüyü savusturup dertleri çözmeye adadılar kendilerini.
Pidesini yedikten sonra başsağlığı dileyip giden kuru kalabalığın yerini sadece derin bir sessizlik almıştı.Bu kadim dostlara sessizlik ve her gün listeye bir yenisi eklenen alacaklılar kalmıştı miras niyetine.
Hatta “siz mezarı yaptırın biz de katkı veririz” diyen sözde yakınlar bile ortada yoktu artık.
Şimdi;
O ev dimdik ayakta. Kapısı hala açık eski dostlara, gelen gidene. Eşyalar yenilenemedi belki ama ortalık derlendi, toplandı.
Ve en önemlisi bahçedeki ulu çınar sulanmaya devam ediyor.
Umarım bundan sonra da sulayacak birileri her daim bulunur…

6 Beğeni

Uzun ve zorlu bir sezonu geride bıraktık.
Öncelikle bu sezonu birçok konu başlığı altında incelemek gerekirse ;
Yönetim :
Sezonun başlamasına 2 ay kala yeni yönetimimiz göreve geldi. Sancılı bir süreç yaşanacağını herkes biliyordu . 40 yıllık Cavcav hanedanlığının sona ermesinden öte Gençlerbirliği bir alt lige düşmüş , kasasında para kalmamış ve yabancı oyuncuların hepsi gitmiş ( bazıları FIFA’ya başvurmuş ) işte yeni yönetim göreve gelirken bu tablo ile karşı karşıyaydı.
Bana kalırsa yönetimin artıları eksilerine göre kat ve kat fazla oldu . Borç arttırılmadı ( kur yükselmesine rağmen ) . Borçlar yapılandırıldı. Yönetimin kararıyla Gençlerbirliği taraftarlarına kulübe üye olmanın önü açıldı . Taraftar gruplarıyla toplantılar yapıldı ve Gençlerbirliği taraftarı daha önce böyle bir olayla karşılaşmamıştı . Yönetim ve taraftar arasındaki bağ kuvvetlendirilmeye çalışıldı çünkü yıllarca yönetim ve taraftar arasında ciddi bir kopukluk vardı. Teknik direktör olarak ise takımın başına Gençlerbirliği’nin evladı olan Metin Diyadin getirildi. Taraftarlar tarafından çok eleştirilse de (benimde eleştirilerim var ) yönetim hocanın arkasında durdu . Aslında bu olay da büyük bir değişimin habercisi oldu. Yönetim risk aldı belki de ama eski yıllardaki gibi sezonda 3-4 hoca değiştiren anlayış yerini istikrara önem veren yeni yönetim anlayışıyla bu konuda da devrim yaptı.
Metin Diyadin :
Metin Diyadin imzayı attığı gün sevinmiştim ama kuşkularım da vardı. Sevinmemin sebebi bu camia da yıllarca top oynamış kaptanlığını yapmış. Bu kulübün geleneklerini bilen birisi olmasıydı. Endişelendiğim nokta ise ilk teknik direktörlüğünde Gençlerbirliği lige çok kötü başlamıştı ve ayrılmak zorunda kalmıştı.
Sezonun genelinde beklentiyi hep küçük tuttu. Demeçlerinde ligte kalalım yeter imajı oluştu. Bence bu düşünce oyunculara da yansıdı. Hedef play-off deseydi belkide daha farklı bir Gençlerbirliği olabilirdi. Maç esnasında oyuncu değiştirmelerde de geç kaldığını düşünüyorum.
Taraftar :
Çok heyecanlıydık , heyecandan öte kaygılıydık bence . Kaygılanmamızın sebebi yeni yönetim güzel işlere imza atsa da ligimizin şehir takımlarından oluşması , bu lige ait değiliz gücümüz belli ama üst lige çıkalım modunda olmamız, düşersek biteriz modunda olmamız bizi geriye götürdü. Takımın inişli çıkışlı dönemlerinde duygu karmaşası yaşadık. Yönetimimizin taraftar sayısını arttırmak için yaptığı hamlelerin çoğu olumluydu. Okullara ziyaret , özel günlerde forma hediye edilmesi , yüz boyama etkinliği , mağazada ürün çeşitliliğinin arttırlıması çok olumluydu. Yalnız benim düşüncem taraftar çekmeye çalışıyoruz ama bedava bilet olayını yanlış buluyorum onun yerine sembolik bir rakam belirlenebilirdi mesela 6 rakamı , çünkü yıllarca bir takımı bedava bilet üzerinde hep eleştirdik . Bizim belki bakış açımız iyi niyetli ama malum takımla aynı kapıya çıkmış gibi olduk.
Futbolcular :
Bazı futbolcularımız tam ritim yakalamışken uzun sakatlık yaşadılar. Bazı mevkilerimizde yedeğimiz olmadığı için kadro kurmak zorlaştı. Dönemin başlarında 2 oyuncumuzda ben gitmek istiyorum diyince zaten dar kadromuz iyice daraldı . Bazı futbolcularımızın da kafasının burada olmadığını gördük . Alt yapı oyuncularını her zaman destekliyoruz . İlker ve Rahmetullah ise bu sezonu hiç değerlendiremediler. Bence İlker hiç değerlendiremedi . Sandro Lima, Metehan ve Barış Alıcı’nın üstün performansları takımı ligte tuttu. ( Gol katkısı ) Yoksa oyun anlamında birçok oyuncumuzun katkısı var.
Gelecek için beklentiler :
100. yılımızda şampiyon olup Süper Lige çıkmak. Borçlarımızı kapatıp transfer yasağını kaldırmak. Güçlü bir altyapı planı oluşturmak ( Hacettepe mi yoksa sadece Gençlerbirliği mi ) . Stadyumu tıka basa doldurmak . Mağazada ürün çeşitliliğinin artırılması .

Son olarak oynanmamış 1 maçımız alınmamış 3 puanımız var. 8. OLMAMIZ ENGELLENEMEZ !!!

İnşallah gelecek sezon daha iyi bir Gençlerbirliği izleriz . Güçlü ve acemiliğini üstünden atmış bir yönetim, hedefe odaklanmış teknik ekip ve kadro ve takımın her zaman arkasında olan büyük Gençlerbirliği taraftarlarıyla birleşen muhteşem bir zafer elde ederiz.

7 Beğeni

Eline sağlık Mert. Keçiörengücü puan kaybederse, Tuzla ile Samsun berabere kalırsa, Ümraniye’yi yendiğimiz takdirde yedinci olabiliriz. O zaman diyorum ki: Yedinci olmamız engellenemez! :blush:

2 Beğeni